Skandalın Hikmeti
Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır
28 Ekim 1996 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Cumhuriyet Konserinde Osmanlı Müziği” başlıklı bir haber: Cumhuriyeti kutlama haftası münasebetiyle, Vakıfbank, UNESCO Ulusal Komisyonu ODTÜ ve İnönü Vakfı’nın birlikte düzenledikleri Cumhuriyet Konserinde, evvelce düşünülen Hikmet Şimşek yönetiminde Konservatuar Orkestra ve Korosunun konserinden vazgeçilerek, Kültür Bakanlığı Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun konserine yer verilmiş. Hikmet bey bu olayı “İşte müzikte irtica budur” diye yorumlamış ve “Cumhuriyet Konseri adı altında III.Selim’den, Dede Efendi’den Şehnaz makamında eserler çalınması sanat ve Cumhuriyet açısından skandaldır” demiş. Garip tesadüfe bakın ki, yıllar önce Ege Üniversitesi Müzik Bilimleri Fakültesinin düzenlediği I.Ulusal Müzik Bilimleri Sempozyumunun son gününde yaptığı veda konuşmasında, Adnan Saygun da Şimşek’inkinden çok farklı olamaya şu sözleri söyletmişti (silmedilerse bantlarda vardır): “Okullara Türk müziği derslerinin konma aşamasına gelinmiş olması, irticanın sarıksız olarak geri dönmesidir”.
Biz her ne zaman Cumhuriyet döneminde (okullardan Türk musikisi ve din derslerinin birlikte kaldırıldığı 1926’dan itibaren) Osmanlıya karşı yapılan siyasi devrimin heyecanı içinde Türk musikisine cephe alındığından, okullardan çıkarılıp radyoda yasaklandığından, bütün imkanların Batı müziğinin yerleşmesi uğruna sarfedilip milli müziğe üvey evlat muamelesi yapıldığından bahsetsek, karşımıza hep “Ne münasebet efendim, radyoların –TV’lerin- gazinoların durmadan alaturka çaldıklarını, alaturka şarkıcıların milyarlar kazandıklarını görmüyor musunuz?” itirazı ile çıkarlar, bizim yakınmamızdaki gerçeği kabule bir türlü yanaşmazlardı. Bakın şimdi kendi ağızlarıyla nasıl yakalanıyorlar: “Türk müziğinin düşmanı değiliz, diye devam etmiş üstad, “ancak Cumhuriyet konserinde Osmanlı müziğinin çalınmasının mantığı yoktur.” Zavallı gazete muhabiri, hiçbir şeyden haberi olmayan garip yavrucak! Cumhuriyet –Osmanlı tezadına nasıl şartlandırılarak yetiştirilmiş ki, Cumhuriyet konserinde Osmanlı müziği lafını – Osmanlı dediği dedesi bir tarafına bir şey yapmış gibi- almış başlık yapmış! Böyle bir hezeyan karşısında, Şimşek’e bizim sorabileceğimiz soruları sorabilecek şuuru hangi eğitim kazandırdı ki ona?… Yani sayın Şimşek, Osmanlı müziği Osmanlılar zamanında çalınır, Cumhuriyet döneminde de sizin müziğiniz çalınır öyle mi? O halde C.S.O. konserlerinde çalınan müzik bu çağın değil, Monteverdi’nin, Palestrina’nın, Lully’nin, Purcell’in yaşadığı 3-4 yüzyıl öncesinin müziğidir, bunlar da ancak Montova dükleri, Medici’ler, 14.Louis, Napolyon ve Kayzer Wilhelm zamanında çalınabilirler.
Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin Farabi Salonunda yıllar önce büyük bir Fuzuli Sempozyumu düzenlenmişti Hikmetli mantığa göre Fuzuli Kanuni çağı şairi olduğuna göre, açılış Osmanlı müziği ile yapılmalıydı. Ama ne gezer? C.S.O. 80 kişilik kadrosuyla öyle gümbürtülü bir açılış yaptı ki, Timur’un Yıldırım’ı esir aldığı meydan savaşından beri Ankara böyle eziyet görmemiştir! Hiciv bir yana; bırakın Atatürk’ü, devrimleri, laikliği, çağdaşlık edebiyatını kullanarak rol yapmayı da, beyler, bari hayatınızın son yarısında gerçeği görmeye çalışın. Bir vücut, başka bir vücuttan çıkarılıp kendisine takılan organı hiçbir zaman kabul etmez. Sadece, vücudun bağışıklık gücünü kırıp reddi bertaraf etmek için verilen immuno-supressif’lerin ömür boyu aksatılmadan kullanılması sayesinde, takma (transplante) organ vücutta kalabilir. İşte Batı müziği, bütün ihtişamına rağmen, benim ülkemde bir takma organdır. Ancak çağdaşlık, devrimler, laiklik vb. ilaçlar verilerek sun’i teneffüsle yaşatılır. Ama bünye asla kabul etmez. Dilimize “Form Araması” adıyla çevrilen “Search for Form” adlı eserin yazarı, Fin mimarı Saarinen, “Her bitki kendi kökünden beslenir; sanat da böyledir, diyor ve ilave ediyor: “Başkalarının hazmettiği gıda ile biz beslenemeyiz.”
“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul-zurna az” demiş atalarımız. Ben daha ne söyleyeyim ki?! Eğer bir siyasi rejim; transplante bir sanatı zorla benimsetme hayali uğruna, atalarının kültüründen –tarihinden-sanatından-dilinden nefret eden besteciler ve orkestra şefleri yetiştirmişse (ki Saygun’la Şimşek bu konuda tek örnek değildirler), artık konuşulacak hiçbirşey kalmamış demektir. Biz böyleleri için yine de Allahtan mağfiret ve hidayet niyaz ederken (5’lerden Cemal Reşit Rey son yıllarında hidayetin kapısını aralamışlardandı), Cumhuriyet Konserinde, Atatürk’ün hiç dinlemediği çoksesli “yapıt”ların yerine, büyük zevkle dinlediği atalar müziğini icra ettirten, yazının başında adı geçen kuruluşları, basiretli, cesaretli ve çok isabetli bir kararı nihayet alabilmiş olmalarından dolayı kutlamak isteriz. (30 Kasım 1996)
Henüz yorum yapılmamış.