Meş’um Karar 71 Yaşında-II
Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır
1926 Eylülünde “milli musikinin fenni esaslara göre geliştirilmesi için çare ve tedbirler düşünmek” üzere Milli Eğitim Bakanlığınca Sanayi-i Nefise Encümeninde görevlendirilen Musa Süreyya, Cemal Reşit Rey ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun, milli müziği çağdaşlaştıracak en acil tedbir olarak, Konservatuardan ve Bakanlığa bağlı okullardan atılmasına karar verişlerinin hikayesini geçen yazıda anlatmış, bu çok vatanseverce karara imza atan üç üyenin kişiliklerini tanıtmaya başlamıştım.
İkinci üye Cemil Reşit Rey, ünlü Rus Beşleri’ne özenip çağdaş olabilmek için kendilerine Türk Beşleri diyen grubun üyesi olması hasebiyle, Türk Musikisine rahmet okuması zaten beklenemeyecek olan bir besteci. Aradan 47 yıl geçtikten sonra ancak ifade edebildiği Türk musikisi hakkındaki fikirlerine bakılırsa, 1973’te söylediği gerçeklerin 1926’da henüz farkına varmamış olduğuna veya 1926’nın merhumun Türk musikisi hakkındaki gerçek düşüncesini açıklaması için müsait bir tarih olmadığına hükmetmek gerekir. Bakınız, Türk Edebiyatı Dergisi’nin Ağustos 1973 tarihli 20.sayısındaki mülakatında üstad ne diyor:
“Eski asırlardan bize intikal etmiş Türk bestekarlarının eserlerine ötedenberi hayrandım. 1939’da Ankara Radyosu’nda Mes’ud Cemil’in korosu ve benim telli sazlar orkestramla birlikte konserler verdik. Dinleyenler hayranlık içinde kaldılar, iki müzik arasında ne kadar büyük yakınlık olduğunu ve her iki müziğin yarışırcasına yükseldiğini gördüler. Bizim üstadlarımız hakiki ilham konusunda en az garplı üstadların ayarındadır. 14. Yüzyılda yaşamış olan Abdülkadir Meragi’nin melodileri yanında garp müziği çok ilkel ve sönüktür. …17. Yüzyılda üstad Purcell’den sonra 300 yıl İngiltere’de hiçbir müzik dehası çıkmamıştır.” 1926 Ekimindeki gazete polimiklerine hiç karışmamış olan merhum Rey’in bahsettiği bu Türk musiki bestekarları, acaba diye düşünüyor insan, şutlanmış ortestra şefi Abdurrahmen Çelebinin, 28.10.1996 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Cumhuriyet Konserinde bunların eserlerini icra etmek düpedüz irtica ve skandaldır” dedikleri mi yoksa?!… Üçüncü üye Baltacı’dan bahsetmeye, müzikle uzak yakın ilgisi olmamış uzun boylu bir kukla olduğu için, lüzum görmüyorum.
“Bir cahilin bir sanatkar olduğunu asla göremezsiniz” diyen Fransız müzik bilgini Albert Lavignac ve onun ölümünden sonra Lionel de la Laurencie’nin yönetimindeki 1902-1931 yılları arasında çıkmış olan 11 ciltlik (Encylopedie de la musique et Dictionnaire du Conservatoire) adlı eserin V.cildine 119 sayfalık bir Türk musikisi monografisini doğrudan doğruya Fransızca yazmış olan büyük bilginimiz Rauf Yekta Bey, 22 Ekim 1926 tarihli Vakit gazetesinde bakınız ne diyor:”Mekteplerimizde Türk çocuklarına münhasıran Mozart, Çaykovski’nin eserlerini öğreteceğiz. Bir müddet böyle geçecek. Kendi musiki sanatımızı, milli uslubumuzu tamamiyle unutacağız ve işte o vakit… – gülmeyiniz ey zül-ukül (akıl sahibi okuyucularım,C.T.), işte o vakit- bu üç milletin ruhumuza yerleşen musiki ruhlarından hasıl olmuş melez ve mahlut bir musiki zevkiyle yeni bir musiki yaratmaya başlayacağız!…”, “Çağdaş müzikte eskiye başvurmadan ileri gitmenin imkanı yoktur” diyen Wagner hayatta olsaydı, sizin bu ultramodern fikirleriniz karşısında kendi yanlış düşüncelerinden kimbilir ne kadar utanırdı!…”
“Mozart Topkapı’da”. Başlığın altını merakla okuyorum. “Cumhuriyetin 50. Yıldönümü şenlikleri sırasında Türkiye’nin Batı sanatında neler başarabildiği gösterilmeye çalışılacak. Mozart’ın ‘Sereglio’su da Topkapı Sarayının şahane salonlarında sunulacak.. “Demek ki Cumhuriyetin 50. Yılında emperyalist Batıya karşı verilen İstiklal Savaşının kutlanışında Batıya Batıyı satmaya çalışacağız! Demek ki, aptal taklitçiliğimizin ve soluk kopyacılığımızın yine batılı alışlarla takdirini dileneceğiz. Ve Türklüğümüzü ve Türklüğümüzün sanat eserlerini hep Batı perdesinin ardına, kuytulara iteceğiz. Ve böylece batılı ukalaların aferinleriyle, müstehzi yüze gülmeleriyle ‘muasır medeniyet seviyesi’ne vardığımızı sanacağız. Şenliklerden alaylı bakışlarını esirgememek için zahmet buyuracak birkaç batılının aşağılayıcı kahkahalarını şu sözlerle şimdiden duyar gibi oluyorum; “İyi.. iyi.. Devam edin… 50 yıl sonra daha da başarılı olursunuz!” (Adnan Sefa, Batı Günlüğü, 14 Eylül 1972/Bath, Fikir ve Sanatta Hareket, Ocak-Şubat 1973, sayı 85-86). Bilmem, benim bir şey eklememe siz lüzum görür müsünüz? (26 Temmuz 1997)
Henüz yorum yapılmamış.