Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Perde

10.09.2017
1.975
Perde

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Sancak Tül‘ün ipek perdesi değil bugünkü konumuz. Tiyatroda oyun sonlarında kapana örtü değil. Demir perde, beyaz perde, hicap perdesi veya hayal perdesi değil. Müzikteki (daha doğrusu musikimizdeki) perde. Müzik meraklısı okuyucularımızın “Oh, nihayet bir müzikli konu geldi!” diye mutlandıkları duyar gibiyim. “Biraz da müzik” yazacağımı baştan söylemiştim: sözümü tutmaya çalışıyorum. Ayrıca, galiba makam konusundaki yazılardan birinde ‘perde‘ konusunu müstakil olarak açacağımı vaat etmiştim. İşte şimdi sıra onda. Acem asıllı olan ‘perde‘ kelimemiz, ‘iki mekanı ayıran hafif bölücü’ anlamı dışında, makam dizilerindeki değişik sesler için kullanılan, musikimize mahsusu bir terimdir. Ses veya sazla icra edilen (özgül deyimiyle ‘basılan’) bu seslerin doğruluğu icrayı güzelleştirir. Hatta, perde baskıları ne kadar güzel (o makamın gerektirdiği şekilde) olursa, eser o derecede doyumsuz bir güzellik kazanır. Konunun musikimize mahsus tarafı ise, bu perdelerin hepsinin nota ile gösterilmesinin mümkün olmayışıdır. Zira bizim musikimiz, her zaman söylediğim gibi, nota musikisi değil, ‘perde musikisi‘dir. Notadan öğrenilemez, notalara bakarak icra edilemez. Türk musikisi bir meşk ve ezberden icra musikisidir.

Hatt sanatımızda da kullanılan ‘meşk‘ terimi, ‘hocadan-çırağa (yazıda kalem, müzikte sesle) verilen doğrudan eğitim demektir ki Batının kitaba dayalı metodik eğitimden tamamen farklıdır. Perde terimimizin Batıda karşılığı olmaması bundandır. Hep söylerim, herhangi bir kültürde bir kavram yoksa, o kültürün dilinde o kavramı ifade edecek kelime de bulunmaz. Çok iyi İngilizce bilen bir kimse, müzikle ilgisi yoksa, mesela ‘Rast makamının perdeleri‘ sözünü ‘The curtains of the Rast position’ diye çevirir, bu da ‘Rast mevkiinin pencere perdeleri’ gibi anlamsız bir laf olur. Biraz müzik biliyorsa ‘perde’ için ‘note, pitch, degree, tone’ kelimeleri arasında bocalar, ‘makam‘ içinse hiçbirşey bulamaz. ‘Mode’dese değil, ‘tune’ dese değil, ‘melody’ dese değil, ‘tonality’ dese değil. Çünkü perde kavramı gibi makam kavramı da Batı müziğinde yoktur.

Musikimizin bütün imkanlarından faydalanmak, güneşin veya insan beyninin bütün imkanlarından faydalanmak kadar zordur. Rus bilgini Yevgeni PozdnyakofAtomaltı parçacıklarını incelerken, kendinizi o parçacıklarla özdeşleştirmeniz gerekir” diyordu. Bizim musikimizde de, bir tür elektronlar dansı olan yüzlerce mikrometrik aralığa hakim olabilmek için, neredeyse o aralıklar kadar ufalmak gerekir (bu da kendini hep dev aynasında gören insanın yapabileceği en zor şeydir). Birkaç örnek verelim: Hüzzam, Karcığar, Süznak, Hicazkar ve Şedaraban makamlarımızda kullanılan Mi notaları bemollüdür. Ve Arel-Ezgi nazariyatında hepsi aynı 4 komalık Mi Bakiye Bemolü ile yazılır. Ama icrada basılan fiili perdeler olarak hiçbiri aynı olmadığı gibi, mesela Hüzzam‘ın çeşitli Si bemolleriyle Suznak’ın Mi bemolünü ayıracak işaretler de kendisine ilmi diyen nazari sistemimizde yoktur. Yine mesela Uşşak makamının çıkış ve iniş yönlerinde kullandığı değişik Si bemol perdelerini gösterecek nota işaretimiz de yoktur. (Uşşak makamındaki Si bemollerle Hüseyni makamında aynı notayla gösterilen perde dahi farklıdır).

Merhum ses sanatkarı Bekir Sıtkı Sezgin son derece güzel perde basmasıyla ünlüydü. Tabii onun kaynağı da –bütün iyi müzisyenlerimiz gibi- Tanburi Cemil Bey‘dir. Arel-Ezgi nazariyatının; Batıda 17. yy. sonlarında Werckmeister ve Neidhardt tarafından gerçekleştirilip Bach ve Rameau‘nun büyük desteğiyle yerleşen ‘aralık ayarlama (veya düzeltme)‘ demek olan ‘tempérament’a özenip, bizim aralıklarımızı da bir tür tamperamanla düzleştirmeye çalışması, müzik eğitimimiz açısından büyük talihsizlik olmuştur. Perde bilgisizliği bir yana, dizileri makam zannedip aşağı-yukarı atlayıp zıplayarak taksim yapma adeti, işte konservatuarda verilen bu yanlış öğretimin sonucudur. Yine de, dergahların kapatılmasıyla nasıl zikr-i Hakk yok edilememişse, Batı özentisi hayali bir nazari sistem icadıyla Tanburi Cemil‘ler, Udi Nevres‘ler, Hafız Kemal‘ler de yok edilememişlerdir. Kabiliyetlerini şuur ve sağduyu ile birleştirebilen gençlerimiz,

1)’fem-i muhsin dediğimiz güzel ağızdan meşke,
2)güzel perde basmaya ve
3)ezberden icraya dayalı musikimizin inceliklerini , nazariyat kitaplarında boşuna aramak yerine, üstadları dinleyerek öğrenmek basiretini göstermektedirler.

Güzellikler çok azalabilir, ama hiçbir zaman kaybolmaz, üzülmeyin; çünkü Sahib‘inin korumasındadır.(26 Haziran 1999)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.