Yetki Sınavı
Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır
Şemsettin Sami merhumun Kaamus’unda ‘gurur’kelimesinin şöyle esprili bir tarifi vardır: “vakaar-ı humekaa”, yani ‘ahmakların ağırbaşlılığı’. Kemal Tahir’in ‘kanun’u tarifi de bu türden bir hiciv: “Büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı; veya Artaki’ni sazı”. “Ruhumda bahar açtı, onun bülbülü sendin” şarkısının bestekarı Artaki Candan(1885-1948), çağının ünlü bir kanun sanatkarıydı ve ‘Kanuni Artaki’diye anılırdı; K.Tahir onu telmih ediyor. Bu da nereden mi geldi aklıma şimdi?. Geçende Şile’ye giderken, Ömerli-Hüseyinli hattında, dökümcüler için yıkanmış kum çeken, yanları yükseltilip (dünya TIR standartları en fazla 25 ton olduğu halde) 40 ton kum yüklenmiş kamyonların tarlaya çevirdiği zavallı asfaltı gördüm de, oradan aklıma geldi.. Yine Şile asfaltında, Sultançiftliği (2.Sarıgazi) kavşağında (E.6’da A.Kahveci gibi bir değerin de kaybına sebep olan) yanlış yol işaretleri ve uyarı aldırmazlığı yüzünden yüzlerce insanın ölümüne sebep olduktan sonra nihayet doldurulup göbek yapılmış ölüm çukurunu gördüm de, oradan aklıma geldi. Beykoz’un üstündeki Görele-Acarkent’te Bakanlıkça özel şirkete satılıp uçsuz bucaksız bir villa ormanı haline getirilen (viyadüklü otobanın da yapımına başlanan) zavallı orman arazisini gördüm de, oradan aklıma geldi.. TV’de Prof. Ertuğrul Acun gibi bir yürekli hocadan, sözde üniversite yapılmak üzere Nazım Plan’ın korumasından çıkartılıp küçücük bir belediyeye imarsız mücavir saha olarak devredilen bilmem kaç bin dönümlük Boğaz ormanı talanını öğrendim de, oradan aklıma geldi.. Ülkesinin en önemli zenginlikleri arasında olan orman varlığını (ki büyük bir lutf-i ilahidir) lüks villa ormanlarına çeviren bir devletin, kazaen veya kasıtla ormanlarını yakan vatandaşlarından şikayete ne kadar hakkı vardır acaba diye düşündüm ve “Sen de AT’sinden bahsediyorsun, beyim?” diye söylendim politikacı taifesine yine…
Şimdi arz edecekleriminse hepsi “inananlar için” parantezindedir. 1) İnsan dünyaya sınanmak için gönderilir. “ Ahsen-i takvim üzere” (yani en güzel surette) ve “halifetullah” olarak yaratılmış olmak kolay bir görev değildir. Yine de iş –bizim açımızdan- yaratılmış olmakla bitmez. Önemli olan, gönderildiğimiz cephede (dünya) askerliği nasıl yaptığımız, tezkereyi nasıl aldığımız ve köyümüze (asıl kaynağa) nasıl döndüğümüzdür. 2)Dünya dediğimiz yer, milyarlarca insanın aynı anda sınava girdiği bir dershane, ömürse bu sınavın süresidir. Esas olarak, yaşama uslubundaki “tercih”lerimizle, “şükr”ümüzden sınanırız bu sınavda. Yani: çevreye ve çoğunluğa uyarak “Nasıl olsa bir daha gelmeyeceğim, fırsat bulmuşken ne vurursam, ne çarparsam, ne yer-içersem kardır” tercihiyle mi yaşadık? Yoksa, en zor zamanlarımızda dahi, hikmetin ışığı altında yürümeye, insanların mutluluğu için “ind’Allah makbul” hizmetleri O’nun rızası için ifaya çalışan bir yaşama uslubunu mu tercih ettik?.. Güzelliği,sağlığı, zenginliği, ikbal ve şöhreti kendi marifetimiz zannedip böbürlendik mi, yoksa bütün bunları bize verene şükranımızı herhangi bir yoldan ikrar ve ifade mi ettik?… Yoksulluğu, hastalığı ve her türlü çileyi bela olarak görüp başımızı yukarı kaldırarak “Bula bula beni mi buldun?!” diye isyan mı ettik, yoksa bizden çok daha acınacak durumda olanlar bakıp “Her ne olursa olsun, Sana hamd-ü sena” diye şükür mü ettik?… 3) Bütün bu sınavların en zoru –yine de- “yetki sınavı”dır. Zira, “yetkili” kılınanın cürmü, ezcümle, şeytanına kanıp şiyn-i şöhret, şiyn-i servet, şiyn-i şehvet çukuruna düşmüş olan devlet yöneticisinin cürmü, kendisiyle birlikte halkını ve ülkesini, yer altı ve yerüstü bütün zenginlik ve güzellikleriyle yakar da ondan.
Kıymetli okuyucularımızın bazıları, belki, yine köşemizin başlığına bakıp, “İyi de, bütün bunların müzikle ilgilisi ne? diye sorabilirler. Cevaplayayım: Bütün bunlar benim esasen “müzik” denince aklıma gelen şeyler efendim. İnsan kudret-i ilahiyyenin son bestesi, kainat da bu bestenin kıyamete kadar çalınacağı bir konser salonuysa eğer… (4 Ekim 1997)
Henüz yorum yapılmamış.