Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Sevgili Gençler VII

10.09.2017
2.055
Sevgili Gençler VII

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Dünkü Türkiye (Amerika II.Dünya Harbini kazanan kadar) Fransa’nın kültür sömürgesiydi –tabii hep dil açısından konuşuyoruz. Hesab’ı (ne günahı varsa) aritmetik’e, hendese’yi geometri’ye (aynı kökten gelen mühendis’in ‘enjenyör’ veya ‘inciniyr’ olmaktan paçayı nasıl kurtardığı belli değil), riyaziye’yi matematik’e, mesele’yi problem’e, murabba’yı kare’ye çevirmekle daha kolay Batılılaşacağını sanan zihniyet için, hars’ı atıp yerine Fransızca kültür’ü (culture) koymak çok tabii idi. Dil kurumcular kültür’e bir ara ‘ekin’ karşılığını vermek istediler, ama tutturamadılar; konu hayat’ı yaşam’a çevirivermek kadar basit değildi, koskoca Fransız culture’ü vardı karşılarında!

III.Selim’in dostu Napolyon’la –onun casusu Aimee de Rivery’nin (Nakşidil Sultan) oyunlarını fark etmeden- Fransızca mektuplaşmaya başlamasından sonra, Tanzimat ve Meşrutiyet, Türkçenin Fransızca kelimelerle konuşulmuş modasına tüy dikti. Mersi, pardon, bonsuar mösyö, orevuar şekerim’le başlayan Fransızcadaki kültürümüz o kadar ilerledi ki, Fransız dilinde olmayan ‘tapaj hatası’, ‘trafikmen’i ‘gramaj’ gibi kelimeleri de (hiciv dilinin mangıraj, gırgıraj gibi şakalarını almıyorum) Fransız sözlüğüne hediye ettik. Fransızların yanlış kullandığı(!) bazı fiilleri de elimiz değmişken sevabına düzeltiverdik; koordinasyon’a bakıp ‘koordine etmek’ diye bir fiil yaptık; oysa Fransızlar o fiili yanlış olarak ‘koordane’ diye kullanıyorlardı!… Şimdi.. Baştan aşağı Fransızca olan (Türkçe karşılığı olsa bile yabancı kelime ve fiillerle konuşmaktan doktor beylerimizin garip bir zevk aldığı) Türk tıp dilini bir yana bırakarak, önce bir sanat/meslek dilimizin, mesela ressamlığımızın Franko-Türkçesine bir göz atalım. Hem anlamış, hem de eğlenmiş oluruz.

Tuval (doğru teleffuzu ‘tual’), desen, figür, füzen, palet, fon, tablo, şövale (ressam sehpası), poz, tuşe, ton, nü, döminü, portre, profil, dömiprofil, lümiyer, kontrlümiyer, flu, peyzaj, natürmort, akuarel, bordür, paspartu, pastel, fresk, rölyef, barölyef, kolaj, karikatür, illüstrasyon, vinyet vs. Empresyonist, kübist, postmodern gibi akım terimlerini katmadım. Belki söylemeye lüzum yok ama, yazılışları Türkçeye bezese de bunların hepsi Fransızcadır. Biraz da giyim ve terzilik dilimize bakalım mı?

Ceket (Jaket’ten uyarlama), pantolon (aslı pantolon), kravat, jile (yelek), jaketatay, kostüm, fason, ekose, prensdögal, reye, üni, piyedöpul, patron, mulaj, kurvaze (doğru telaffuzu ‘kruaze’), palto, pardesü, kaşkol, şapka (şapo’dan uyarlama), kasket, papyon, manşet, fileto, rozet, portföy, portmone, portmanto, tayyör, döpyes, turvakar, (doğrusu ‘truakar’), buluz (doğrusu ‘bluz’), güpür (doğrusu kupür), dantel, duble, dublür, jüp, jüpon, jartiyer, fermuar, fermejüp, sütyen, şömizye,şömizet, roba, kombinezon, kilot (doğrusu külot), mayo,defile, (spikerlerin define gibi defile dediği), şoson, şoset, pijama, ropdöşambr, bebe yaka, japone kol, biye, pens, pli, pliye, plikaşe, tuvalet (doğrusu tualet), kolye, broş, dekolte, fular, eşarp, asorti, spor, abiye vs. vs. Hepsi Fransızca Mezura, tela, prova, moda, iskarpin, vs. Bunlar da İtalyanca. Vatka, Almancadan; frak, smokin,, bleyzir, golf, pantolon, şort, tişört, pulover, mont, inisex, twin-set (yabancı kültür yalnız kelimelerini değil, dizin alfabenizde bulunmayan harflerini de sokar), kep, tayt vs. de İngilizceden. Bu liste uzatılabilir, çeşitli meslek dallarına, gündelik konuşma terimlerine kadar yayılabilir (şok, stres, baybay gibi). Ama bunun için, şu bir-iki örnekten kolayca anlaşılabileceği gibi, küçük bir makale köşesinden çok, kitap hacmine ihtiyaç vardır. Türk sözlüğünün ne ölçüde yabancılaşmış olduğunu ortaya koyma amacı ve belki bir gün ibret alacak birileri çıkar ümidiyle, inşallah onu da yaparız. “Yabancı Türkçe Sözlüğü” sizlere vadim olsun.

Bugünkü Türkiye ise, Fransa’ya ilaveten, bir de Amerika’nın kültür sömürgeliği durumuna düşmüş görünmektedir –yine dil açısından konuşuyoruz. ‘Kurulan’ parti-siyasi terim olarak- Fransızcadan girmişti; ‘verilen’ parti ise, sosyete eğlencesi olarak İngilizceden ithalimiz. Yine İngilizcenin dilimize ‘ufak bir hediye’si olan -ve artık öz Türkçe kabul ettiğimiz için tırnak içine almaya da lüzum görmediğimiz- market (süper-mini-midi’li kardeşleriyle), star, süperstar, shopping center, showroom, prime time (bir şeye dikkat ediyor musunuz, Fransızcadan aldığımız kelimeleri konjöktör veya pansuman diye hiç olmazsa kendi telaffuzumuza göre yazıyorduk; şimdi, borç bini aşınca, Amerikalı gülmesin veya daha memnun olsun diye, onun yazdığı gibi yazıyoruz (Türk halkının tamamı zaten gayet güzel İngilizce okuyup yazıyor ya!), raiting, zaping, by-pass, promosyon, pet, tim vb. marifetlerimizi de gelecek yazılarda inceleyelim. Gölet, küvet, kuvöz’den çıkıp banyo, tualet ve klozet’e uğrayıp, kanalizasyon’la sinyalizasyon’ a kadar da uzanırız inşallah… (25 Ocak 1997)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.