Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Sevgili Gençler IX

10.09.2017
1.778
Sevgili Gençler IX

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Atatürk eski Türk harflerini batı harflerine çevirme kararını aldığı zaman, yanındaki dil uzmanlarından biri, her türlü sonucu göze alarak kalkıp da –hani farz-ı mahal- “Paşam, demek cesaretini göstermiş olsaydı, siz Osmanlı harflerinin yerine Latin harflerini koymak istiyorsunuz ama, ya bir gün gelir de çok sevdiğiniz ve güvendiğiniz milletiniz, kendi dilinin kelimeleriyle söylemesi ve yazması çok kolay olan şeyleri de Amerikanca kelime ve deyimlerle söyleyip yazmaya kalkarsa, bu sizin arzu ettiğiniz bir şey olur mu?..” Atatürk’ün bu soruya “Olsun, olsun, mühim değil, biz böyle batılaşacağız” cevabını vereceğini ben zannetmiyorum. Büyük ihtimalle hiddetlenir ve soru sahibini bu saçma suali sorduğuna bin pişman etmek için konuyu etrafındakilerle müzakereye açardı. Bu hayali sahnenin gözümün önünde canlanmasına sebep olan nedir, biliyor musunuz? Bayram ziyaretleri sırasında Bağdat Caddesinden geçerken, Caddebostan civarındaki bir pizzacının vitrininde gördüğüm şu yazı; Free Delivery. Ne demek? Ücretsiz teslim (istenen adrese?. Birden tepem attı, a kafası kopasıca adam dedim, seni doğuran hatun ninnini İngilizce mi söyledi? Karacaahmed’i geçip Bağlarbaşı’na geliyoruz. Sağda kocaman bir yazı: ACEDEMİC HOSPITAL. Sözümona bir Türk hastanesi! Yabancıların kurduğu Amerikan, Fransız, Alman, İtalyan hastanelerinin adının dahi önce Türkçe, sonra kendi dillerinde yazılı olduğu bir ülkede! Hey kafası kopasıca züppeler!

TRT haber bülteninden bir inci: “… Atatürk’ün mozolesine çelenk koydu”. A haysiyetsiz! Senin dilinde mezar yok mu, merkad yok mu, anıtkabir yok mu? Yok, ille ‘mozole’ (Fransızın ‘mausolee’sinden bozma)! Türk kaşığıyla Fransız gaitası yemeğe bayılıyor ahmak. İşte bir tane daha : “Te-aş-ka-pe-ce’nin üstlendiği saldırı..” Alfabendeki ‘ha’ harfinin adı ne zamandanberi Fransız telaffuzundaki ‘aş’a çevrildi? Showroom’dan Shopping Center’a daha yüzlercesi rahatlıkla verilebilecek olan örneklerin de açıkça ortaya koyduğu gibi, yukarıdaki hayali sahnede dil uzmanının Atatürk’e sorduğu farazi soru, aslında hiç saçma değildir. Şimdi soruyoruz; şu sömürge dilinin, şu dünkü Fransız ve Alman, bugünkü Amerikan maymunluğunun sebebi, devletin ‘ ne bahasına olursa olsun batılılaşma’ politikası değilse, nedir?

Yine Bağdat Caddesi Erenköyü civarında yolu kaplayan koca bir bez ilan : KARANLIĞA BİR IŞIK TA BİZ YAKALIM. Filan gün filan saatte Özgürlük Parkında buluşalım”. Tüylerimi bir anda dimdik eden bu zır cahilce cümlenin doğrusu “BİR IŞIK DA BİZ YAKALIM” dır. Sen kendi öz anadilinin bu kadar cahili isen, hiçbir karanlığa hiçbir ışık yakamazsın; Özgürlük Parkında değil, istersen uzayda buluş. Özendiğin batılılar gibi uzaylılar da sana tuhaf tuhaf bakar ve “Dostum, sen önce git dilini öğren, sonra gel burada toplan” derler. Kendi dilimi mi ööğreniyim, ne diyo bu adamlar yau? Dersin ve anlamazsın; dilini doğru yazma kavramını çoktaaan kaybetmişsindir çünkü. Ve hemen, kendi haline bakmayı düşünmez, hazır mazerete sarılıverirsin: Şu Türk düşmanı lobiler var ya, uzayı da ele geçirmişler yau!

İstanbul’da yüzlerce insan hergün Sirkeci garının önünden geçer. Ama garın kapısındaki kocaman “İSTANBUL GAR” levhasındaki hatayı kaç kişi fark etmiştir acaba? Türkçede ‘İstanbul Gar, Ankara Gar’ denmez, sayın DDY yetkilileri! ‘İstanbul Garı, Ankara Garı’ denir (tabii eğer sizin anadiliniz Türkçe ise; değilse, zaten bir sözüm olamaz). Nasıl ki ‘gar’ kelimesini aldığımız Fransızlar da ‘Gare de Lyon’ derler ve ‘gardöpari, gardöliyon’ diye okurlar. Buradaki ‘de’(dö) bizim belirtisiz isim tamlamamızın –ı ekine tekabül eder. Aman canım , ha gar olmuş, ha garı; ne fark eder yani? İşte böyle düşünen ve her meseleye bu laubalilikle bakanlar, Türkiye’nin bugünkü duruma düşmüş olmasının baş sorumlusudurlar.

Artık yeter diyorum, ama duramıyorum. E-5 üzerinde Kozyatağından Göztepe köprüsüne doğru gelirken, sağda eski bir gecekondu bölgesi olan Örnek Mahallesi vardır (İmar ve İskan Bakanlığında şehirci-mimar olarak çalıştığım yıllarda buraya ‘gecekondu önleme bölgesi’ adı altına, köyden gelenlerin yaşaması mümkün olmayan 50-60 m2 lik daireleri olan apartmanlar yapmıştık). İşte bu eski gecekondu mahallesinin girişinde bir dükkan levhası: ÖRNEK LAUNDRY. Bütün Türkiye artık Türkçeyi bitirip İngilizce okur-yazar olduğu için, bu ‘laundry’nin manasını herkes biliyordur ama, belki bilmeyen vardır diye ben yine söyleyeyim: Çamaşırhane! Yani sadece bakkallarımız değil, çamaşırlarımız bile İngilizce konuşur oldu! Hastalık, görüldüğü gibi, sadece lüks semtlere mahsus da değil; gecekondu mahallelerimize kadar yayılmış. Bizi AT’a almak için hala ne bekliyor bu batılılar acaba? (2 Şubat 1997)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.