Hamparsum ( 1768-1839)
Hamparsum, Baba Hamparsum, Hamparsum Ağa, Hamparsum Limonciyan gibi isimlerle bilinen, XIX. yüzyılın bu önemli siması, 1768 yılında İstanbul’un Beyoğlu (eski adı Pera) semtinde doğdu. Ailesi aslen Harputludur. Babası Serkis Limonciyan Harput’tan göç ederek İstanbul’a yerleşmişti. İlkokulu bitirdikten sonra bir meslek öğrenmesi için terzi çıraklığına verildi; fakat o musikiye olan düşkünlüğü sebebi ile kiliselere devam ederek bu sanatı öğrenmeye çalıştı. Biraz bir şeyler öğrendikten sonra o zamanki İstanbul’un zengin ve sanat sever bir ailesi olan Düzyanlar’ın konağına devama başladı. Türk gelenekleri gibi, varlıklı olan Ermeni aileleri de konaklarında sanatkarlara yer verirdi. Uzun zaman bu ailenin himayesinde yaşadı. Musiki bilgisinin günden güne ilerleterek çağının ustaları ile ilişki kurdu. Bir yandan Ermeni kiliselerinde korist olarak çalışırken, bir yandan da musikişinas Mevlevilerin aracılığı ile Mevlevihanelere devam ediyordu. Böylece Türk sanat ve dini musikisini de yakından tanıdı.
Büyük sanatkar Hamami-zade İsmail Dede’yi tanıması ve muhtemelen bu yoldan Sultan III.Selim tarafından kabul edilmesi, Hamparsum adının edebileşmesini sağladı. Musikimizde esaslı bir nota yazısının bulunmaması, bunun sonucu olarak binlerce musiki eserinin hafızalardan silinmesi bu sanatkar padişahı düşündürüyordu. Bunu her vesile ile belli etmiş, bir notanın bulunmasını yakınlarına emretmişti. Abdülbaki Nasır Dede’nin nota çalışmaları da bu yıllara rastlar. İşte Hamparsum, III.Selim’in emri ile kendi adını taşıyan notayı buldu. Zaten Kindi ile başlayan bu çalışmalar Sadiyüddin Abdülmümin, Meragalı Abdülkadir, Kantemiroğlu ve Nayi Osman Dede ile sürmüştü. Bu nota hakkında Ruşen Kam şunları söylüyor:
“…Hamparsum’un bulduğu notanın fikir ve kalitesi muhakkak ki bu gelenek ve tecrübelerden mülhemdir. Hamparsum notasının en bariz hususiyetleri seslere karşılık olan işaretlerin kendi buluşu olması, soldan sağa yazılmasıdır. Bu nota bugünkü portre çizgilerinin birincisinin altındaki yegah dediğimiz sesten başlayarak, beşinci çizgiden sonra gelen üçüncü ilave çizgisinin üzerindeki veya dışındaki tiz hüseyni ve tiz acem seslerine kadar olanları gösterir. Bunların üzerine konan bir nokta iki dörtlük kıymeti, yanlamasına konan küçük bir çizgi bir dörtlük, iki çizgi sekizlik, küçük bir daire on altılık kıymetleri gösterir. Bu işaretler aynı zamanda yalnız başlarına (Es-Sus) işareti olarak kullanılır. Noktalı notalar için ayrı işaretler vardır. Kromatik dizi için yalnız bir diyez işareti bulunur. Bu suretle bir sesi yarım perde pestleştirmek için, armonik prensibe göre daha önceki sesi yarım perde tizleştirmek lazım gelir. Bu nota diğerlerine göre kıyaslanamayacak kadar geniş kullanış sahası bulmuş ve Tanburi Cemil’e kadar Batı notasının yanında ona rakip sayılabilecek bir yer almıştır.”
Tanbur ve keman çaldığı ileri sürülen Hamparsum yaşadığı sürece hanendelikle ün kazandı. Hasköy’de otururdu.Düzyanlar’ın yanından ayrıldıktan sonra hayatını musikişinaslıkla kazandı; evinde meraklı gençlere ders vererek çok öğrenci yetiştirdi. Nihayet 1839 yılında evinde öldü; Surp Agop Ermeni Mezarlığı’nda toprağa verildi. Altı çocuğunun dördüncüsü olan Zenon Limonciyan neyzen olarak tanınmıştır.
Bir bestekar olarak günümüze, Ermenice ilahilerden başka, on dört saz semaisi olmak üzere, aksak ve yürük semai, şarkı formlarından on yedi sözlü eseri gelebilmiştir.”…Baba Hamparsum’un bestelemiş olduğu saz ve sözlü eserlerine göre bestekarlık sıfatının ortalarında yer vermemiz lazım gelir. Bunlar üstün bir sanat kudret ve kabiliyetinin mahsulü olmaktan çok bilgi ve geleneğe dayanarak vücude getirilmiş eserlerdir. Nitekim diğerlerine nazaran bu eserlerin hemen hemen hiç birinin yayılmamış olması bu sözlerimizin delili olarak telakki edilebilir.
Onun asıl önemi bulduğu bu nota ile musiki eserlerimizi altı defter olarak yazmış olmasındandır. Vakıa bu defterlerin bugün dört tanesi kayıptır. Ancak kaydedilmiş eserlerin büyük bir bölümü Mandoli Yarutin Havadurin tarafından kopya edilmiştir.
Dr.M.Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır.
Acemaşiran-Her biri bir gonca efkâr
Beyâti-Arzı didâr eyledikçe âşıka cânâneler
Beyâti-Feryâd-ı dil-i zârıma dem-sâz mı kaldı
Beyâti-Ruhsârın üzre tâze hat-i müşk-bû mudur
Beyâtiaraban-Ağyar ile ey gonca sen iç bâde-i, gülgün
Beyâtiaraban-Dila nihali emel sanma raykân açılır
Beyâtiaraban-Mesti nazım âşıka her dem tegafül gösterir
Beyâtiaraban-Seni bir şuh-i cihar derler idi
Bestenigâr-Dün gece bir âh ile çerh-i siyeh-fâm eyledim
Bestenigâr-Âh edip aşkınla cânâ firkatim var ağlarım
Bestenigâr-Arz-ı vuslat eyleyip geldikçe bezm-i dilbere
Bestenigâr-Müptelâ-yı aşk olup bir nev-civân sevsem gerek
Bûselik-Bir peri-rûyin olup âvâresi
Dügâh-Gâh anup gamzen senin feryâd ü efgân eylerim
Dügâh-Sahn-ı gülşen tâzelendi tâze sohbet vaktidir
Dügâh-Şehâ dûr olalı senden işim âh ü fegân oldu
Evc-i Bahr-i Nâzik Saz Semaisi
Ferahnak-Tab-ı hüsnün gördük de ey gonca gel
Hicazkâr-Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne
Hisarbûselik-Kim olur zor ile maksûduna reh-yâb-ı zafer
Hisarbûselik-Sinemde yat ey rûhi revan canda teni
Hüzzam-Hele ettin şu gönlümü güzel sana müptelâ
Rast-Zülfünü perişan etmiş serv-i revânım geliyor
Uşşak-Çıkalım seyr-i füyûzât-ı bahârân idelim
Henüz yorum yapılmamış.