Yorgo Bacanos
Cinuçen Tanrıkorur’un “Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler” adlı kitabından alınmıştır
Yaşı bugün 50 civarında olan Türk musikisi meraklıları, şu türden radyo anonslarını iyi hatırlarlar: “Burası İstanbul Radyosu, sayın dinleyiciler, Mefharet Yıldırım şarkılar programına başlıyor. Kendisine sazlarıyla eşlik edenler: Sadi Işılay, Yorgo Bacanos, İzzettin Ökte, Vecihe Daryal, Vecdi Seyhun”. Sporseverlerin “ezeli rakip” olarak adlandırdığı Fenerbahçe-Beşiktaş futbol takımları gibi, İstanbul Radyosunda da yaklaşık 1950-70 yılları arasında yanı derecede değerli, ama elemanları hiç karıştırılmayan iki saz takımı vardı: biri, kemani S.Işılay’ın az önceki anonsta geçen takımı, öbürü kemani Hakkı Derman’ın; Şerif İçli, Ercümend Batanay, Ahmet Yatman ve Şükrü Tunar’dan oluşan ekibi. Şimdi bu isimlerin hepsi, müzik hatıralarının en değerli ziyneti olarak meraklıların kaset arşivlerinde yaşıyor.
Çok uzun bir yapım döneminin ardından 1949 Kasımında açılmış olan İstanbul Radyosunun saz sanatçıları arasında kısa boylu, yeşil gözlü, çelebi tipli çok sevimli bir udi vardı. O sıralar 49 yaşında olan bu sanatkar, 30-35 yıldır Türkiye içinde ve dışında büyük şöhret kazanmış olan Yorgo Bacanos’tu. Edirneli Rum Çiganı bir aileden, Lavtacı Haralambos Ef.nin oğlu olarak 1900 yılında doğmuş, küçük yaşta ailesiyle İstanbul’a gelmişti. Ağabeyi, birzamanlar pek ünlü olan “Gel ey denizin nazlı kızı, nuş-i şerab et” ve Atatürk’ün çok sevdiği (“Bakamam gözlerine, çünkü erir gözbebeğim” olan son mısraını da “Bakarım gözlerine, sonra erir gözbebeğim” şeklinde değiştirdiği) “Öyle bir afet-i yektayı emelsin meleğim” şarkılarının bestecisi, kemençeci Aleko, dayısı kemençeci Anastas, amcaoğlu yine kemençeci Sotiri’dir. 5 Yaşındayken süpürgeyi kucağına alıp, ud niyetine çalar gibi yapan Yorgo’yu babası -kendi deyimiyle- “okuyup adam olsun diye” Saint Benoit’e vermiş, ama oğlunun müzikten başka hiçbirşeye ilgi duymadığını görünce lavtasını kucağına alıp “Senin ne olacağın anlaşıldı, geç bakalım karşıma” diyerek ilk dersini vermek zorunda kalmıştı. 3-4 yıl süreyle sadece ıskala (teknik geliştirici terimler) çalmasına izin verilen Bacanos 10 yaşına gelince, babası tarafından İstanbul’un en iyi sazının çalışdığı Taksim’deki Eptalofos Gazinosuna götürüldü. Gazino sahibi Emin Bey’in hediye ettiği udla önce 5, bir süre sonra da 10 kuruş haftalıkla profesyonel müzisyenliğe başlayan küçük Yorgo, 4-5 yıl içinde şöhret oldu. Bunda 2 yıl süreyle Büyük Sinanyan’dan aldığı Batı tekniğiyle piyano derslerinin de katkısı oldu.
1927’de Büyük Postane’nin üstünde Türk Telsiz Telefon A.Ş.’ne bağlı ilk radyo açıldığı zaman, udi Yorgo ile ağabeyi Aleko, Radyo müdürü Mes’ud Cemil tarafından iki kişilik fasıl heyeti yapmaya davet edildiler (bu hesaba göre Bacanos tam 50 yıl radyo sanatçılığı yapmıştır). 1928’de yine ağabeyi Aleko ve kanuni Ahmet Yatman’la birlikte, Hafız Kemal ve Hafız Sadeddin’e (Kaynak) refakat etmek üzere Berlin’e gidip plak doldurdu. Bir yıl sonra ise, kemani Sadi Işılay ve Aleko ile, Işılay’ın eşi Denizkızı Eftelya’ya eşlik etmek üzere Paris’e gitti. Elimizdeki 78 devirli Rast, Hüzzam, Hüseyni ve Nihavend taksim plakları bu döneme aittir. Aynı ekiple Paris’ten Kahire’ye geçen Bacanos, burada başta Arap musiki aleminin büyük övüncü Ümmü Gülsüm ve onun bestekar udisi Muhammed el Kasapcı olmak üzere, Mısırlı müzisyenlerin büyük takdirini kazandı ve ‘Rabbi’l ud’ (Udun ilahı) iltifatına mazhar oldu. Hocalık yapmak üzere Kahire’de kalma teklifini ise kabul etmeyip Kıbrıs üzerinden (orada da konser verip) İstanbul’a döndü.Bir süre piyasada (Küçük Gülistan vd. gazinolarda) çalıştıktan sonra, 1946’da Münir N.Selçuk yönetimindeki İstanbul Belediye Konservatuarı Türk Musikisi İcra Heyetine katıldı. 1953’den itibaren Münir N.Selçuk yönetiminde her 15 günde bir Şan Sinemasında klasik Türk Müziği konserleri veren bu toplulukta 60’lı yılların ortalarına kadar çaldı. Buradan emekli olduktan sonra da İstanbul Radyosundaki görevine devam eden Bacanos 24 Şubat 1977’de hayata gözlerini yumdu.
“Sevdası henüz sinede gönlüm gibi sağdı”, “Hala kanayan kalbimi aşk ateşi dağlar” ve “Neş’eyle geçen ömrümü eyvah heder ettin” gibi şarkılarıyla daima anılacak olan Yorgo Bacanos, musiki tarihimizin yetiştirdiği birkaç büyük udiden biridir. Hatta uddan çıkardığı ses (elde ettiği ton) bakımından, bu sesin -elimizde ses belgesi olanlar içinde- kendinden önce de, sonra da kimse tarafından çıkarılmadığı erbabınca kabul edilen bir gerçektir. Türk Musikisinde son 70 yılın iyi sanatkarları kendilerini Tanburi Cemil mucizesinin etkisinden nasıl kurtaramamışlarsa, uda heves edip de en azından belli bir süre Yorgo uslubunun cazibesine kapılmamış olanlar pek azdır, denilebilir. Bu uslubun başlıca özellikleri şunlardır:
1)Mızrap şakırtısına yer vermeyen, örse vurulan çekiçten geliyormuş gibi keskin ve tannan bir ses,
2)Aynı netlikte (açık tel- basılı perde farkını hiçe indiren) kaydırmasız ve yaklaşıklık tanımayan parmak baskıları
3)Çok sağlam ritm duygusu sonucu, hızlı parçalarda “lavta mızrabı” denen teknikle aynı anda hem tempo verip hem ezgi çalma yeteneği,
4)Piyasa kökeninden geldiği halde (sadece udi olarak değil, piyanist olarak da sahnelerin aranan sanatkarıydı), taksimlerinde bayağı ezgilere rağbet etmeyip klasik makam anlayışına sadık kalması,
5)Müzikte varyasyon denen süslü veya alternatifli ezgi yaratma sanatının -Tanburi Cemil’den sonraki- büyük ustası olması (birçok fasıl aranağmesi bugün dahi onun varyosyanlarıyla çalınır).
Yorgo Bacanos’un bu özelliklerini erişilmez ve tekrarlanmaz yapan farklılığı ise, başlıca şu niteliklerden kaynaklanır:
1)Müziğe doğuştan yetenek veren ırkı,
2)Müzisyenlerden oluşan bir ailede yetişmiş,
3)Aynı zamanda piyano eğitimi de görmüş ve
4)Tanburi Cemil’den hemen sonraki iyi müzisyenlerle yanı çevrelerde yaşamış olması.
Türk Musikisinde son 80 yıldır yoğunlaşan polemiklere konu edilen ve sancısı çekilen ciddi gelişmelerden, ancak “eski”nin çok iyi öğrenilmesinden sonra söz edilebileceği, artık tartışılmaması gereken bir gerçektir. Büyük saz üstadlarının taksim ve saz eseri icralarının TRT tarafından (şu ana kadar silinmemişse) kasetler halinde yayımlanması, söz musikisiyle eşdeğer düzeyde olan Türk saz musikisinin gelecek kuşaklarca doğru tanınıp değerlendirilmesi için çok ciddi bir hizmet olacaktır. Ve bu üstadlardan biri de şüphesiz Yorgo Bacanos’dur.
Henüz yorum yapılmamış.