Ali Nutki Dede (1762-1805)
Ali Nutki Dede 27 Temmuz 1762 tarihinde Yenikapı Mevlevihanesi’ne yakın evlerden birinde doğdu. Aynı dergâhın şeyhi Ebû Bekir Efendi’nin oğlu, Nâyi Osman Dede’nin torunu, Abdülbâki Nâsır Dede ile Abdürrahim Künhi Dede’nin ağabeyi’dir. Daha beşiğine konmadan babası onu terbiyesi için mânevi oğlu Ahmed Salih Dede’ye teslim etti. Dergâhta ciddi olarak öğrenime başladı. Sekiz yaşından itibaren hıfza çalıştı, on dört yaşında İslâmi kuralları öğrendi. Mesnevi, Arapça ve Farsça’ya çalıştı. Babasının 1775 yılında ölümü üzerine Ebû Bekir bin Ârif Çelebi tarafından on üç yaşında şeyhliğe getirildi. Reşit olunca bütün vaktini tasavvufa ve islâmiyete ayırdı; pek çok derviş yetiştirdi. Şeyh Galib’in de hocasıdır. Otuz sene şeyhlik görevini yürüttükten sonra 1805 yılının Eylül ayı içinde kırk iki yaşında ölen Ali Nutki Dede aynı mevlevihânenin mezarlığına defnedildi. Şair Surûrî’nin tarih mısraı şudur:
“ Kevser safâsı eyledi Seyyid Ali Dede” (H.1219)
Sandukasının üzerinde şu tarihi şiiri vardır:
“Hüzn ile dedim tarihini
Hû deyip Mevlâ’ya döndü Şeyh Ali”
Hamami-zâde İsmail Dede mevlevihâneliğine intisab ettiği zaman Ali Nutki Dede mevlevihânesinin şeyhi idi. Dede Efendi şeyhine, aynı zamanda hocası olan bu din ve sanat adamına derin bir sevgi ve saygı ile bağlandı. Nitekim elimizde bulunan ve Ali Nutkî Dede’nin tek musiki eseri olan şevku tarab makamındaki âyinini Dede Efendi’ye ithaf etmiştir. Dede Efendi bu ayin için “Şeyh-i azizim besteleyip nâm-ı fakirâneme teberrû buyurmuşlardır” diyorsa da bu âyin gerçekten Ali Nutki Dede’nin mi, yoksa Dede Efendi’nin mi olduğu tartışmalıdır. Ali Nutki Dede’nin mûsikişinaslığı ile ilgili başka belge ve eser yoktur. Bu sebeple birçok araştırmacı bu olaya yüzde yüz inanmanın doğru olmayacağını, adı geçen âyinin beste özelliğinin Dede Efendi’nin eserlerine benzediğini ileri sürmüştür. Nüzhet Ergun da bu kuşkuya yer verir. Bu âyin Ali Nutki Dede’nin ölümünden bir ay önce aynı mevlevihânede okunmuştur.
O zamanki geleneklere uyan Ali Nutki Dede babasının kendisine verdiği “Memiş” mahlasını beğenmeyerek eserlerinde “Nutki” mahlasını kullanmıştır. Aynı zamanda şair ve hattat idi. Meşihatta bulunduğu yıllar bu mevlevihânenin en verimli yıllarıdır.
Bu dönemde yetişen, dergâhtan gelmiş geçmiş dervişlerden söz eden “Defter-i Dervişan” adını verdiği bir esere başlamış, ölümünden sonra kardeşi Abdülbaki Nasır Dede tamamlamıştır. Bazı Divan ve kitaplara “Haşiye”ler yazmıştır.
Dr.M.Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır.
Henüz yorum yapılmamış.