Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Çıngıraklı Mehter

10.09.2017
1.970
Çıngıraklı Mehter

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Yarım yüzyıllık ömrünü hayat, şart, hatıra, sebep, imkan, ihtimal, misal, lüzum, ihtiyaç gibi bin yıllık kelimelerimizin yerine, sözümona öz Türkçe yanlış ve çirkin karşılıklar yerleştirme oyunuyla geçirmiş ve nihayet kapatılmış olan Türk Dil Kurumu’nu: önce Fransızca, sonra Almanca, en sonra da İngilizceden (yani kim güçlüyse ondan) gümrüksüz-vizesiz Türkçeye alınan binlerce kelime ve deyimin (hatta dilbilgisi kuralının) yabancılığı hiç rahatsız etmemişti. Sonlarındaki tamlama takısından başka şeyi Türkçe olmayan bilet gişesi, istasyon şefi, fizibilite raporu, rehabilitasyon ünitesi, fiks menü, lig maçları fikstürü, telekomünikasyon, fizik kondisyon, TV spikerlerinin 50 yıl sonra dahi hala enternasyonel dediği enternasyonal fuar, kontuar, laboratuar, fermuar, jartiyer, kartonpiyer, robdöşambr, banyo, tualet, lavabo, koruma timi, deşarj olmak, stres atmak, vs. vs.

Ne ekonomik-teknolojik gücümüz, ne de dil şuurumuz bu kelimelerin, kültür sömürgeliğimizi yüzümüze çarpar gibi dilimizin baş köşesine geçip kurulmalarını engellemeye yetmedi. Bu konuyu şimdilik burada bırakalım. Ama Türkçede kullanılan Arap ve Acem asıllı öyle kelimeler ver ki, yerlerine “öz Türkçe” kelimeler bulunup konsa dahi, zaman içinde yüklendikleri farklı anlamlar sebebiyle, yaklaşık veya yetersiz karşılıklarına tercihle her zaman kullanılmaya devam edeceklerdir. Misal: Arap asıllı “hareket” kelimesinin “davranış, hız, devinim, yola çıkma, birlik yürüyüşü” gibi tek veya iki kelimelik karşılıkları var. Ama demiryollarının hareket memuruna “davranış memuru” veya “devinim çalışanı” diyecek olsanız, sizi ya anlamazlar, ya gülerler. Yine Arap asıllı “memnuniyet” kelimesinin “kıvanç” diye bir karşılığı var. Ama, yeni tanışacağınız birine “Çok memnun oldum” yerine, ne kadar çağdaş ve kültürlü olduğunuzu anlasın diye “Çok kıvandım” derseniz, herhalde “Afedersinin ne yaptınız?” veya “Ne oldu, niye kıvrandınız?” gibi sorularla karşılaşırsınız. İşte bu yazının konusu olan “saz” ve “çalgı” kelimeleri de böyledir.

Türkçede “Siz hangi sazı çalıyorsunuz?” denir. “Sen hangi çalgıyı çalarsın?” sorusundaki Türkçe, aynen “Bunun nedeni nedir?” diye konuşanlar gibi, dil eğitimi almamış kişilerin bozuk Türkçesidir. “Ama saz Farsça, çalgı Türkçe!” tarzında bir savunma gülünçtür. “Saz’ın veya –düşünmeden konuşan bazı kimselerin “çalgı aleti” dediği- müzik aleti’nin Türkçesi diyelim ki “çalgı”. Bu durumda Oistrah veya Tanbur Cemil “çalgıcı” mı olacaklar?! Hernekadar, çok değişik anlamları olan “çalmak” fiilinden yapılmış “çalgı” kelimemiz, Farsça “saz”ın karşılığı gibi görünüyorsa da, “çalgı çalmak”, “çalgıya gitmek”, “çalgıcılık yapmak” toplumumuzda “saz çalmak”, “saz meclisine gitmek”, “sazendelik (veya saz sanatçılığı) yapmak” deyimlerinin yanında pek fazla itibarlı görülmemiştir. Mesela, ünlü ve saygın saz sanatkarlarımızın, kendilerini –faraza- “Ben çalgıcı Güney Torhun” diye takdim etmeyi kabul edeceklerini düşünebilir misiniz? Çünkü çalgıcı, “para için her şart ve ortamda çalabilen sazende” demektir. Eskilerin “oyunculuk, tiyatroculuk, hokkabazlık etmek” anlamında “icra-yi lu’biyat” diye bir terim vardı. Çalgıcılık da bir tür lu’biyat olduğu için çalgıcı esnafının mahkemede şahitliği kabul edilmez, çalgıcıya (kendi haline bırakılsalar yine onlara varacak olsalar dahi) kız verilmezdi. Zira bu mesleği icra edenler çoğunlukla “kıbti-i müslimin” denen esmer vatandaşlardan olurdu.

O halde hangi akla hizmet için koskoca bir Türk Musikisi Devlet Konservatuarı, Saz Yapım Bölümü’nün adını Çalgı Yapım Bölümü’ne çevirir dersiniz? Süpürge sapı, çanak-çömlek, teneke kutu gibi herhangi bir nesne olabilecek olan “çalgı” ile “müzik aleti” arasındaki farka aldırmadıklarından mı? Yoksa dünyanın bütün dillerinde iki kelimeyle söylenilebilen “müzik aleti”nin tek kelimelik Türkçe karşılığının “saz” olduğunu bilmediklerinden mi?…Geçende arkadaşlarla böyle dertleşiyorduk. Sohbetin bu noktasında, “Kuzum, güzel söylüyorsunuz söylemesinede ama, diye söze karıştı sigortalı deve, benim nerem doğru ki? Sekizinci basamaktan prim ödedim, altıncı basamaktan emekli ettiler!… (25 Mart 1995)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.