Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Defile

10.09.2017
2.606
Defile

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Tanıdığım en uzun boylu karınca, ülkeye hizmet aşkını sağlığına ihtimamın bile üstünde tutmuş olan gönül ehli dostum Vahid Erdem şu anda hasta (insanlara ‘Yavaşla!’ ihtarı hastalıkla geliyor maalesef). Ekmek-peynirden çok daha fazla özlediğinden emin olduğum hizmetine yeniden kavuşabilmesi için, kendisine Cenab-ı Hakdan acil şifalar niyaz ediyorum. İkinci boyun kanseri ameliyatının da ABD’de (evvelce böbrek ameliyatımın yapıldığı hastanede) yapılması müsaadesini almak üzere Ankara’ya gittiğimde Erdem’leri de ziyaret etmiştim (geçen Mart başında). Buluştuğumuz akşam davetli oldukları önemli bir defileye –aramızdaki yakınlık sebebiyle- beni de götürdüler (belki de utandığımdan hayatımda ilk defa bir defileye gideceğimi söylemeden kabul ettim). Başkentin en kalbur üstü sosyetesinin katıldığı, galiba Sheraton’un büyücek bir salonunda yapılan gösteriyi düzenlenmiş olan derneği adı maalesef aklımda değil; sadece ünlü bir hanım modacımızın yönetiminde düzenlenmiş olduğunu hatırlayabiliyorum. Kapanıştaki (gösterinin yarısına yakın uzunluktaki) sahneye davet etmeler-kutlaşmalar-plaketleşmelerden öyle bunalmıştım ki kulaklarım da, hafızam da iflas etmişti. Bu konuda yazı yazmayı o zaman düşünmediğim için, belki lazım olur diye bir program-davetiye örneği almayı da ihmal etmişim. Kısacası, ne benim kimseyle, ne kimsenin benimle –sahte gülücüklü kokteyl dışında- bir ortak paydamız olmayan böyle bir ‘olay’a öylesine katılmıştım işte…

Defile, Fransız kültüründen yediğimiz karambol gollerinden, ‘kıyafet gösterisi’ anlamında kullandığımız bir kelime: asıl yazılışı ‘défiléé’, İngilizcesi ‘fashion show’, Almancası ‘modenschau’, İtalyancası ‘sfilata di moda’. Bütün bu kelimelerin anlamı sadece ‘kıyafet (veya moda) gösterisi veya geçidi’. Ama Fransızca olan defile, Batılılaşma özentimizi gıdıkladığından cazip gelmiş ve Türkçe karşılıklarına şans tanınmamıştır (‘takım’ımızın yerine önce Fransızca ‘ekip’i, sonra moda hastalığımızdan İngilizce ‘tim’i koymamız gibi). Kelimeyi Fransızca bilmeyen çoğunluktaki aydınımızın ağzında ‘defile’ diye duymanız ise, Osmanlı dil musikisinden vazgeçmeyen Türk kulaklarının yaptığı uyarlamanın sonucudur.’Jübile’ veya ‘boş file’der gibi ‘de-fi-le’ demek bize ahenksiz geldiği için, ‘define’ye benzetip ‘defile’ diyoruz (Farsça ‘gol’ü kaba bulup ‘gül’, ‘dust’u tuhaf bulup ‘dost’ yapmamız gibi). Oysa, gömmek anlamındaki ‘defn’ kökünden gelen ‘define’deki masum gizlilik, kıyafet gösterilerindeki sinsi açıklıklardan o kadar uzak ki!… Belki de, hanımlarını o kıyafetleri sunan mankenler kadar zarif görebilme sevdasıyla parayı verecek olan erkeklerin define avcılığı tutkusundan kaynaklanıyordur!..

Başkent sosyetesinin en güzel kıyafetleriyle heyecan içinde katıldığı böyle bir gösteride, Türkiye’nin en müessif gündem maddelerinden biri olan kadın kıyafeti konusunun, sadece estetik değil, politik yönüyle de ele alınmaması mümkün değildi tabii. Ve başladık, ‘çağdaş’ laşmamızın, en eski Anadolu medeniyetlerinden Osmanlıya, İstiklal Savaşına ve bugünkü Türkiye’ye kadar kadın kıyafetlerine yansıyan macerasına.. Bütün salon, bol masraflı ışık-müzik-mültivizyon efektleriyle sunulan gösteriyi adeta nefes bile almadan seyrederken (hanımlardaki derin dikkat ve sessizliğin, kendilerini o güzel kıyafetler içinde hayal etmenin heyecanından kaynaklandığını söylemeye herhalde lüzum yoktur), ben, maalesef ne kulaklarımı hoparlörlerden gelen aptalca yüksek ve saçma-sapan müziğe tıkayabildiğim, ne de gözlerimi birtakım çirkinliklere kapayabildiğim için, başımı önüme eğmiş, düşünüyordum. Çağdaşlığı kıyafet değişikliğinde (daha doğrusu, başkalarının giyim tarzını benimsemede) arayan çarpıklığımız (biraz daha doğrusu, müzikte vd. kültür konularında olduğu gibi,

NE KADAR ÇOK BAŞKALAŞIRSAK , O KADAR ÇOK ÇAĞDAŞLAŞACAĞIZ kompleksi)… Atatürk’ün tesettürlü eşlerinin kıyafetlerinden mülhem yeni tarz örtülü kıyafet tekliflerinin, örtülü öğrenci kızlarımıza devlet olarak reva gördüğümüz muameleyle zıtlığı… Ve arada bir Vahid beyle aramızdaki –yüksek dozda sıkıntının bir tür patlaması mahiyetindeki- yorum ve gülüşmeler, bu tür ortamlarda hep iltica ettiğim bir sığınak oluyordu… (22 Ağustos 1998)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.