Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Eminönü Belediye Başkanı’ndan Rica

10.09.2017
1.973
Eminönü Belediye Başkanı’ndan Rica

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Sirkeci’de tarihi bir cadde vardır: ünlü Ebussuud Caddesi. Bu caddenin, Gülhane tarafından girişindeki levha bilmem hiç dikkatininizi çekti mi? Benim bu levhayı her görüşümde sinirlerim bozulur. Levhada yazan şu: EBUS SUUT CADDESİ. Belki birçok kişi “Eee, ne var bunda?” diyecektir, sinirlerimi bozan şeyin ne olduğunu anlamadan. Aslında o kadar da mühim bir şey değil. Ha Ebussuud, ha Ebus Suut!.. Caddeye adı verilmiş olan, 16.yüzyılın iftiharı şairler sultanı Bâki’nin hocası, koca âlim, kazasker, şeyhülislam Ebussuud Efendi, Eminönü Belediyesinin levhasında, adı Ebus, soyadı Suut olan bir T.C. vatandaşına dönüvermiş! Türkçede asık suratlı kimseler için kullanılan, abus çehreli anlamında “abûsû’l-vecih” diye bir sıfat vardır. Ama benim bildiğim kadarıyla EBUS diye isim yoktur. SUUT da “t” (aslında tı) ile yazılırsa, “enfiye’ demektir. Yani, eli kalem olası “ol kâtib-i bed tahrir” gibi, Ebussuud Efendi’mizi bir anda enfiyeci yapıvermişiz (tabii ki kötü niyetle değil). Ne olmuş yani? Ne var bunda bu kadar kızacak? Aman hocaaam, uğraştığınız şeye bakın!..

Evet, böyle denip geçiştirilir bizde işler. Ne var ki insanları ilkel topluluk haline getiren (isterseniz yığın veya sürü deyin), işte bu türden özensizlikler, lâûbalilikler, adamsendeciliklerdir. Tanpınar merhum “Dikkatim namusundur” diyordu. İyi ki sadece kendi adına konuşmuş. Ya Aziz Nesin gibi çoğul konuşsaydı, toplumumuzun namusu (dikkat açısından) ne hale gelirdi?… –Efendim, biz onun Ebussuud olduğunu bilmez olur muyuz? Ama o levhayı yazan ilkokul mezunu bir tabelacı; doğrusunu ne bilsin? (Bayıldığımız savunma türlerinden biridir bu). İyi de tabelacı eline ne verilirse onu yazar. Diyelim ki yanlış yazdı. Her yazılanı, kontrol etmeden, olduğu gibi alıp asmak “yasal zorunluluk mu?!.. Hadi, “Sayın Başkan nerdesiniz?” diye sormayalım. “Bu da mı benim işim?” derlerse haklı olabilirler. Ama tabelacıyı (veya bilgisayara) yazıyı o şekilde veren amirler-müdürler-şefler, bu işlerle görevli şubenin yetkilileri, onlar neredeler? Hepsi toptan izne mi çıkmış yoksa?!…

Sayın Başkan, lütfen “Tek yanlışımız bu olsun” demeyiniz ve o levhayı lütfen hemen düzelttiriniz. Biliyorum, işleriniz çok yoğun, ama gerek bir Müslüman Türk büyüğünün aziz ruhuna, gerekse bendeniz gibi yanlışı görüp üzülebileceklere karşı saygısızlık edip küçük düşmek, pek hoş bir şey olmasa gerek. Derin saygılarımla efendim.

Çevrenizdeki insanların dilinde “COLOG” diye bir kelime dolaşıp dursa.. Siz de herkesten duyduğumuz bu kelimeyi merak edip “Yahu ne bu COLOG?” veya “Bu COLOG ne?” diye sorarsanız.. Ortaya Fransızca bilenlerin “Kolony” diye okuduğu, bu dili bilmek zorunda olmayan Türk halkınınsa “COLOG-NE” diye okuduğu bir garip kelime çıkar. Almanya’da Köln diye bir şehir vardır ki adının yazılışı da, okunuşu da aynen Türkçe gibidir ( esasen Latin alfabesinde ö de, ü de bulunmadığı için, Alman alfabesinden aldığımız harflerdir bunlar). İşte bu şehirde yaşayan iki İtalyan ailesi, 1690’dan itibaren, uçucu yağların alkollü çözeltilerine çeşitli koku maddeleri katarak kokulu bir su elde etmişler, adına da İtalyanca “Köln suyu” anlamında “acqua di Colania” demişler (Köln’ün İtalyan dilindeki adı Colania’dır. ‘Koloo’niya ‘ diye okunur). Bu suya Fransızlar –aynı anlamda- “eau de Cologne” veya “eau de toilette” demişler (bu kelimeleri ‘O-dökolony’ ve ‘O-dötualet’ diye okuyunuz). Dilimize ‘kolonya’ kelimesi işte buradan girmiş (baştaki O-dö’sünü lüzumsuz diye almamışız).

Bunları niye yazdım biliyor musunuz? Birkaç önce İnönü Stadının yanından Dolmabahçe’ye inerken, üzerinde DALİN COLOGNE yazan bir ışıklı reklam panosu çıktı karşıma. Kendikendime “Bu COLOG da ne ? diye düşünürken, kültür sömürgeliğim yüzüme müthiş bir tokat aşketti: “Cahil! COLOG-NE değil! KOLONY!” diye bağırıyordu. Ben daha “Hani, “Türkçenin doğru kullanıması” diye bir kanun çıkarılması…” filan deyip kendimi savunmaya çalışırken, “Soss!” diye bir tokat da öbür yanağıma geldi: “Biz daha oralara gelmedik! Önce çağdaşlaşacağız!… (Not: Yabancı bir firma veya etiket olsa anlayabilirdim belki de, bu Dalin, adından da anlaşılacağı gibi, özbeöz Türk firması.) (18 Ekim 1997)

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.