Gazi Giray Han (1554-1607)
Giray Hanları uzun yıllar Kırım Tatar hanlığına hükmetmiş bir sülaledir. Bilindiği gibi Kırım Hanlığı, Osmanlı İmparatorluğu’na yarı bağımlı bir devletti. Gazi Giray Han, Devlet Giray Han’ın oğludur; 1554 yılında Bahçesaray’da doğdu. Düzenli bir öğrenim görerek cesur bir asker ve kumandan olarak yetiştirildi; 1588-1596 ile 1596-1607 yılları arasında iki kez Kırım Han’ı oldu. Daha delikanlılığında 1578 yılında Osmanlı-İran
savaşında Osmanlı Devletine yardımcı kuvvet komutanı olarak katıldı. Bu savaşta gösterdiği yiğitlik, Özdemiroğlu Osman Paşa’nın dikkatini çekti. 1581 yılında diğer bir İran seferinde üç yüz kişilik bir kuvvetle koca bir orduya saldırarak İranlılara esir düştü. “İranlıların kendisini bazı kayıt ve şartlar altında serbest bırakma tekliflerini kahramanlık şanına yedirememiş ve reddetmiştir. Bunun üzerine ‘Alamut Kalesi’nde dört yıl süre ile hapsedildi. Bir yolunu bularak buradan kaçtı ve 1585’de Erzurum’a geldi. Bu sıralarda Osman Paşa öldüğü için ülkesine Yanbolu’ya döndü.
Bütün bu hareketlerinden dolayı onu çok beğenen padişah 1588 yılında bir gemi ile Kırım’a göndermişti.Kardeşi Selim Giray Han’ın ölümü üzerine Kırım Hanı oldu. Hükümdarlığının ilk yıllarında Rus Çarı ile yapmış olduğu savaşlarda Rusları ağır yenilgilere uğratarak vergiye bağladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun Macaristan seferine katılarak Eflak Bey’inin 1594 yılındaki ayaklanmasını bastırdı. Önemsiz sebeplerle bir ara Osmanlı İmparatorluğu ile arası açıldığı için bazı seferlere katılmadı. Gazi Kirman Kalesi’ni bu sıralarda yaptırmıştır.
Padişahın isteği üzerine 1598’de Avusturya seferinde Türk ordusunun yanında yer aldı. Aynı yılın kışını Zambor’da geçirdi; Silistre’yi “Arpalık”olarak istedi ise de verilmedi. Buna çok kırılmış olmasına rağmen Habsburgların on bin altın karşılığında kendi saflarında çalışması teklifini geri çevirerek 1599’da Kırım’a döndü. Macaristan’da bulunduğu bir kış boyunca avlanmak ve edebiyatla uğraşmakla vakit geçirdi. 1593-1606 yılları arasında hemen hemen bütün savaşlara katıldı. “Celali İsyanları” nda Osmanlı İmparatorluğu’na yardımcı yardımcı oldu. Son olarak İran üzerine yürüdü ise de Veba hastalığından 1607 yılında Bahçesaray’da öldü. Osmanlı İmparatorluğu ile anlaşarak bağımsız bir Türk Devleti olmayı arzulayan bir hükümdardı. Yabancılarla anlaşmaktan çok Türk Birliği’ne inanıyordu. Düzenli bir ordu kurmuş, eğitime önem vermiş, onun zamanında Osmanlı kültürü ile bu devletin ilişkisi artmıştır.
“…Savaş meydanlarında yaman bir cengaver olan Gazi Giray, hususi hayatında şiir ve musiki ile meşgul olurdu. Kendisinin en yakın dostu devrin müderris ve alimlerinden –İlm-i musikide tasnife kadir, üstad-ı mahir –Kefeli Hüseyin Efendi’dir.Bu zatın da iyi bir bestekar olduğunu tarihi kaynaklar bize bildirmektedir. Gazi Giray Han musikide olduğu kadar, klasik Türk şiirinde de çok önemli bir şahsiyettir. (Gazayi) mahlası ile birçok şiirler yazmıştır. Bilhassa devrinin diğer şairlerinden (Epik)mahiyetteki şiirleriyle ayrılır. Mesnevi tarzında yazdığı (Gül ve Bülbül) isimli eseri, mektupları, Kefeli Hüseyin Efendi’ye yazmış olduğu manzum ve mensur münşeatı zikre değer. Bu mektuplar Arapça yazılmıştır. Şimdi onun şiir alanında başarısını göstermek için bir iki gazelini verelim:
Rayete meylederiz kamet-i dil-cu yerine
Tuğa dil bağlamışız kakül-i hoş-bu yerine
Heves-i tir ü keman çıkmadı dilden asla
Neveg-i gamze-i dil-duz ile ebru yerine
Süreriz tigimizin zevk ü safasın herdem
Sim-tenlerle olan lezzet-i pehlu yerine
Gerden-i tevsen-i zibada kutas-i dil-bend
Bağladı gönlümüzü zülf ile gisu yerine
Severiz esb-i hünermend-i saba-reftarı
Bir peri-şekl sanem bir gözü ahu yerine
Gönlümüz şahid-i ziba-yı cihada verdik
Dil-ber-i mah-ruh ü yar-i peri-ru yerine
Seferin cevri çok ümmid-i vefa ile veli
Olduk aşüftesi bir şuh-i cefa-cu yerine
Olmuşuz can ile billah Gazayi teşne
Kanını düşmen-i dinin içeriz su yerine
“Padişah tarafından sefere memur olduğunda gönderdiği manzum mektup:”
Bir mücahit kulunuz bezlederiz canu teni
Padişahım ne diyem sonra duyarsız haberi
Kaçmayız tir ü teberden çalışup din yoluna
Ol benim boynuma ger var ise anın zararı
Biz de ikdam ederiz varmağa bir gün ileri
Geri kalmaz anı bil, her kim olsa cenk eri
Macera-yı seferin derdini şerh eyler isem
İstima’edene te’sir eder ol gam haberi,
Azmeder oldu gaza-yı sefere sultanım
Kıl ana harı dua, işte kulundur iş eri
“Gazi Giray Han, musiki alanında yalnız bestekarlığı ile değil iyi bir icrakar olarak da tanınmıştı. Tarihi kaynaklar onun bestekarlığı hakkında şöyle söylerlerdi: -Fenn-i Edvar’da manend-i Farabi, imam-ı zaman ve alat-ı musikiden enva-ı sazı icrada nadire-i devran olub telif eylediği nakış ve kar, şarkı-yi şirinkarın adedi perde-i tadadı güzer etmişti-. Kendisinden yüz elli sene sonra onun musikiciliği hakkında söylenmiş olan bu sözler umumiyetle doğru olmakla birlikte, söz musikisine ait eseri, hele şarkısı yoktur. Çünkü şarkı şeklindeki besteler daha ziyede XVIII. asırda önem kazanmıştır. Yalnız Gazi Giray’ın iyi bir sazende olmasından ötürü, daha ziyade saz musikisine ait eserler verdiği, bugün elimizde mevcut olanlardan anlaşılmaktadır.”
Edebiyat ve musikiden başka pozitif ilimler ve güzel sanatların diğer kollarında da kalem oynatmış, dini bilgisini ilerletmiştir. Hat sanatında usta olduğunu, Belgrad seferinde orada kışladığı sırada ünlü tarihçi Peçevi İbrahim Efendi’ye “Talik” tarzı yazıyı öğretmiş olduğundan anlıyoruz.
“Haza Mecmua-i Saz-ü Söz”, Kantemiroğlu Mecmuası, Hamparsum ve Mandoli’nin mecmualarında kayıtlı ve günümüze gelen eserleri arasında on bir peşrev ve saz semaisi bulunuyor. Divanından başka Arapça, Farsça, Çağatay ve Kırım Türkçeleriyle yazılmış dağınık yerlerde şiirleri vardır. Düzyazıda ustalığı elde bulunan mektuplarından anlaşılıyor.
**********************
Bütün bunların dışında her biri Türk hükümdar saraylarının yıldızı olan kanunu Hoca Merverid, udi Kul Mehmed, Neyzen Şeyhi, Mir Arzu, Bennai, Mehmed bu Suad, Fatih Sultan Mehmed döneminde üne kavuşmuş olan udi Şirmend, kanuni İshak bu yüzyılların değerli sanatkarları idiler. XV. Ve XVI. Yüzyıllarda yaşayan gerek Osmanlı İmparatorluğu gerekse diğer Türk devletleri sınırları içinde yetişmiş başka sanatkarlar da vardır. Müezzin Sinan, Üstad Hüseyin, Üstad Ali, Üstad Hanende Eymen, hanende Muhammedi, Ali Baytai, Rıdvanşah Gazanfer Sultan, Muhiddin Deşdi, Numan Herevi, Salgur Şah Ali Avvad, Şeyh Safai Semerkahdi, Abdülhalik Hüsrevani, Mehmed Siyahi Kastamoni, Ali Can, Sultan Ahmed Bağdadi, Seydi Ali Çelebi, Hüseyni-i Mardini, Şikesti Katibi ve Hasanoğlu bunlardandır.
Türk Musikisi nazariyatı ile ilgili olarak iki eser yazan “Risale-i Musiki fi Edvar”ın sahibi Ahizade Ali Çelebi ile “Risale-i Musiki isimli eserin yazarı Kırşehirli Yusuf bin Nizameddin’i de anmak gerekir. Yusuf bin Nizameddin’in eseri Ankara il kitaplığında bulunmaktadır.
Dr.M.Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır.
Henüz yorum yapılmamış.