Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Hafız Post (1630-1694)

28.06.2017
318.556
Hafız Post (1630-1694)

Üsküdar’da doğmuş olan Hafız Post İstanbulludur. Asıl adı Mehmed, mahlası Hâfız, Post ise lâkabıdır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor ve 1630 civarında bir tarih olduğu tahmin ediliyor. Esad Efendi’nin ifadesine göre “Post” lâkabı kendisine, vücudunun baştan ayağa kadar gür ve sık kıllarla örtülü olmasından dolayı verilmişti.. Pek akla uymayan ikinci söylentiye göre, kendi isteği ile her zaman kapı eşiğinde ve yanında taşıdığı bir post üzerine oturması sebebi ile bu lakabı almıştı. Mûsiki tarihimizin bazı kaynaklarında adından Tanburi Mehmed ya da Mehmed Çelebi olarak söz edilir.

“Hâfız Post”un babası bir imamdı; fakat kâmil-i devran bir imam. Bu yüzden imam-zâde Hâfız Post diye de anılır. Çok iyi bir öğrenim gördüğü, genç yaşında hâfız ve hacı olduğu biliniyor. Sultan IV. Mehmed döneminin bu büyük ustası klâsik mûsikimizin en dikkate değer siması, musiki geleneğimizi büyük bir başarı ile Itri’ye ulaştırmıştır denilebilir. Sarayda yapılan fasıllara sazı ve sesi ile katılmış, bütün çağdaşları gibi Selim Giray Han’dan yardım ve ilgi görmüş, bu sanatsever devlet adamının tertip ettiği edebiyat ve mûsiki toplantılarına katılarak sanatkâr kişiliğinin gelişmesini sağlamıştır. “…Gençliğinde resmi görev almamış, son zamanlarında (Divan Hocaları) zümresine katılmış, daha sonra (Birûn Kâğıt Eminliği) ne getirilmişti…”

Nihayet 1694 yılında vefat ederek Karacaahmed Mezarlığı’nda, Divan şairi Nabi’nin yanıbaşında toprağa verildi. Ölümüne o dönem şairlerinden Fenni,

“Çergehte eyleyüp âhır karar
Postu şir-i ecel çâk eyledi” (H.1105)

Itri ise,
“Dedi Itri Hâfız’a mev’â ola yâ Rab cinan”

“Tamiyeli” tarihleri söylemişlerdir. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı bir kaynağa dayanarak ölüm tarihini 1690 (H.1101) olarak kabul ediyor.

Türk güzel sanatlarının önemli bir kolu olan hat sanatına da merak etmiş, çağının önemli hattatı Tophâneli Mehmed Efendi’den taliyk, sülüs ve nesih türü yazı meşk ederek “icâzet” almıştı. Müstakim-zâde Sadeddin Efendi, “ Tuhfe-i Hattatin” adındaki eserinde Hâfız Post’un “hüsn-i kitabet ve imlâ” ile ünlü olduğunu söylüyor. Nitekim “Hafız Post Mecmuası” olarak bilinen eserini taliyk hattı ile yazmıştır. Bununla birlikte hattatlığı mûsikişinaslığı kadar başarılı değildir. Bu eserin Topkapı Sarayı Revan Köşkü Kitaplığı’nda 1723 numarada kayıtlı birinci, Avukat Halil Edhem koleksiyonunda da ikinci nüshası bulunuyor. Topkapı Sarayı’ndaki nüshası 176 varaktır; numarasız sayfalar da vardır. Eserin fihristinde otuz makamdan 1062 güfte kayıtlıdır. Ayrıca otuz sekiz bestekâr ile doksan dokuz söz yazarının adı belirlenmiş olup bu eserlerin sözlerinin 749’u Türkçe, 229’u Farsça’dır. Bir bölümü ise okunamamıştır. Bu şiirlerin yirmi dördü ustası ve tarikat arkadaşı Divan şairi Nâili’ye aittir. Kendi şiirlerine yapmış olduğu besteler kayıtlı değildir. Eserlerinde “Hakir Hâfız” mahlasını kullanır. Edebi kişiliğini belirleyen şu satırlarda haklı bir isabet vardır:

“… Şair tezkirelerinde Hâfız Post’un güzel şiirleri, rağbet kazanmış sözleri ve tarih söylemekte hayli mahareti olduğunu yazar. Divan nazmının mühim simalarından biri olan meşhur Nâili’nin talebesinin bu şiirlerinden, rağbet kazanmış sözlerinden ancak yedi mısra var…” Şüphesiz bunlar onun edebi şahsiyeti hakkında bir hüküm vermemiz için kâfi değildir. Yalnız bu büyük bestekârdan bir hatıra olarak şu dört mısraı naklediyoruz:

Leblerin yâdına dil âlemde rüsvâdır gider
Kâkülün fikri kara başıma sevdâdır gider
Gül yüzün şevkiyle ol gonce-dehânı her seher
Hâfız-ı şûride bülbül gibi şeydâdır gider

Görüldüğü gibi bu şiirin çağına göre oldukça duru bir dili var.
Nâili’nin edebiyat çevresinde yetişen sanatkâr, bu bilgilerin yanı sıra Arapça ve Farsça öğrendi. O da hocası gibi Halvetiyye tarikatına mensubtu. Çağdaşı olan bazı şairler gibi, halk şiirinden kaynaklanan bir ilhamla âşıkane şiirler de söylemiştir. Buna hece kalıpları söylenmiş şu güzel şiir bir örnektir:

Sana dil vereli bir dem
Şâd olmadı mahzun gönlüm
Hasretinle geçti ömrüm
Şâd olmadı mahzun gönlüm

Gussadan hatıram mahzun
Didelerim oldu pûr-hûn
Etti aşkın beni Mecnûn
Şâd olmadı mahzun gönlüm

Açıldı lâleler güller
Feryâd eylerdi bülbüller
Gûşade oldu hep diller
Şâd olmadı mahzun gönlüm

Mûsikiye genç yaşında başlayarak kabiliyet ve istidadı mûsiki, şiir, hattatlık gibi muhtelif güzel sanat şûbelerinde kendini gösteren Hâfız Post’un asırlar arasından süzülüp gelen şöhretini, onun mûsikişinaslığı, bestekârlığı temin etmiştir. Mûsiki üstadı, kendi ifadesi ile, ( pir-i cihan dide Kasımpaşalı Osman Efendi) dir. Bu zat hakkında Esat Efendi’nin mûsikişinaslar tezkiresinde şu sözler var: (Üstadlık tarikatının piri, ehliyet vadisinin rehnüması olub birçok mûsiki üstadının üstadı olmuştur). İşte Koca Osman’ın ehliyet vadisindeki rehnümalığı, Hâfız Post’un mûsikiye olan istidat ve kabiliyetini açtı, genişletti ve onu devrinin en büyük üstad ve bestekârı mertebesine yükseltti. Hâfız’ın zat ve zamanını idrak eden büyük bestekâr Itri’nin kadirbilirliğinden doğan şu mısralar bunun en samimi, en doğru ifadesidir:

“Hâfız elhac imam-zâde Mehmed hak bu kim
Mûsiki ilminde mahirdi ol üstad-ı zaman

Seyreden seyyah-ı âlem her makam ü mahfili
Anın âsarın ederdi ehli-i tab’a armağan

Oldu âsâriyle pür âvâze Irak ile Hicaz
Hem Nihaven ü Nişabur u Acem hem Isfahan

Germederdi bezm-i uşşâk-ı Nevâ-yı nâlesi
Mâye-i şevk olurdu açma mecliste dehânı

Bezmine Dilbeste kılmıştı Büzürg ü Küçük ü
Pek deva vü hoş-tekellüm hub-lehçe nüktedan”

Kasımpaşa’lı Osman Efendi’den sadece mûsiki dersi almakla kalmadı; hocasının engin kültüründen her yönü ile yararlandı. Tanburi ve hanendeydi. Esad Efendi onun sesinin güzel olmadığından söz ederse de, Safâi okurken “bülbülleri susturduğunu” söyler. Evliya Çelebi ile Musakim-zâde de aynı kanıdadır. Tanbur çaldığını Selim Giray Han’dan öğrendiği sanılıyor: “El Hac Mehmed Efendi” yâni Hâfız Post “otuz fasılda beste ve semâiler bestelemiştir” deniyor.

“… Hâfız Post dini ve lâdini mahiyette yüzlerce eser besteledi. İlâhilerinden başka yalnız murabba beste, semâi, nakış, şarkı şeklinde besteledikleri 1000’e yaklaşır. Fakat elimizde bulunanlar sekiz on parçayı geçmez. Klâsik mûsiki repertuvarımızın en güzellerinden olan bu eserler, onu bestekârlıktaki maharet ve ince duygusunun en parlak delilidir… Bu eserlerden Rast makamındaki,

Biz âlûde-i sâgâr-ı bâdeyiz
Anın çün leb-i yâre dildâdeyiz.

güfteli nakış semai ile,

Gelse o şûh meclise naz ü tegâfül eylese

güftesiyle başlayan aynı makamdaki yürük semâiyi hatırlatmak bile onun bu vadideki kabiliyet ve muvaffakiyetini anlatmaya yeter…”

Kendisinden öncekilerine göre eserlerinde bir yenilik ve hareketlilik vardır. Güfte seçmekteki titizliği ve şiirlerin sanat değerinin yüksek oluşu iyi bir edebiyat kültürüne sahip olduğunu gösterir. Özetle Hâfız Post klâsik mûsikimizin şekillenmesine, formlaşmasına büyük katkıda bulunmuş bir bestekârımızdır. Bugün elimizde tevşih, durak, beste, ağır semâi, yürük semâi olmak üzere on parça eseri bulunuyor. Özellikle dini eserlerinde “ilâhi bir neşvenin şen duyguları hakimdir…”

Hâfız Post’un Divan, tasavvuf, âşık ve halk edebiyatının her tür şiir şekline beste yapmış olması dikkat çekicidir. Beste tekniği açısından da eşsiz bir başarıya ulaşmıştır. Yazma mecmualardaki kayıtlara bakılırsa, büyük formlarda olanlardan çok halk zevkini okşayan, nisbeten daha kısa eserleri unutulmaktan kurtulmuştur.

Dini eserlerine Hâlveti şâirlerinin, Özellikle Niyazi Mısri’nin şiirlerini seçmiştir. Yaşadığı çağda ve daha sonraki yüzyıllarda ünü Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kalmamış, bütün İslâm ülkelerine yayılmıştır.

Dr.M.Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır.

Acem İlâhi – Kudümün rahmeti zevkû safadır

Dügâh – Cânâna kamer talâtın

Evç İlâhi – Ey Kerim Allah

Gülizar İlâhi – Çün sana gönlüm müptlâ

Hüseyni – Çekdim el ümidi vaslı yardan şimden geru

Hüseyni – Çün sana gönlüm müptelâ düştü

Hüseyni İlâhi – Hakdan özge nesne yok

Kürdi – O gamze ki ola  ta nâr-ı ebruvan kürdi

Neva-Dil verdim ol periye

Neva İlâhi – Vakti seherde açıla perde

Rast-Biz alûdeyi sagari badeyiz

Rast – Gelse o şuh meclise

Rehavi – Dile maye-i safâdır hatt-ı rûyi yâr derler

Uşşak – Bahar geldi dahi seyri gülşen eylemedik

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.