Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Müziğimiz Tek Sesli mi? II

10.09.2017
2.042
Müziğimiz Tek Sesli mi? II

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” kitabından alıntıdır

Batı’nın tarihi Yunan Müziği için kullandığı monodik sıfatından çevrilen teksesli’lik, kendi müziklerinden, öğrenemedikleri için nefret eden birtakım çıkarcıları, tek kollu, tek bacaklı gibi bir organ eksikliğini çağrıştırıp insanımızda Batı’ya karşı aşağılık duygusu yaratmak amacıyla yerleştirdikleri bir politik terimdir. Geçen yazıda sadece bir kısmını söylediğimiz malzeme zenginliğinden, armoni vb. efektlere ihtiyaç duymamış olan müziğimiz, en az iki portre kullanmak zorunda olan Batı müziğinin aksine sadece bir portre üzerine yazılabildiği için, bütün doğu müzikleri gibi portreli’dir; ama asla tek sesli değildir.

Evet çok portreli Batı müziği, kendi imkanları ve felsefesi içinde ihtişamlı bir ses abidesidir. Ama bu abidede Itri’ye, Dede’ye, Cemil’e yer yoktur; çünkü harcında ne Segah vardır, ne Saba, Ne de Şederaban. Dahası: Ne mayası vardır, ne bozlağı, ne halayı vardır, ne alfabesi, benim makamlarımı usullerimi, taksimlerimi, uzunhavalarımı icraya imkan vermez. 120 kişilik senfoni orkestrası, Şevkefza makamında taksim yapan bir ney’in önünde aciz, yapayalnız, çırılçıplaktır. Senfoni orkestrası, Şevkefza makamında taksim niye yapsın ki diyeceksiniz. Teşekkür ederim; yazının bir amacı da buydu zaten. O niye ben olmaya çalışsın? Ben niye o olamaya çalışayım? Onun dili (müzik her kültürün kendi mantık, estetik ve semantiği içinde konuştuğu bir dildir) ona güzeldir, çünkü onun tarih, inanç ve geleneklerini anlatır. Benim dilimse bana güzeldir, çünkü benim tarihi, inanç ve geleneklerimi anlatır.

Bütün insanların anladığı ortak bir dil olmadığı gibi, bütün insanların aynı şekilde anlayıp duygulandığı ortak bir müzik de yoktur. Yalnız bir tek şey vardır; öbür güzel sanat dallarında da olduğu gibi birçok insanın, hangi kültürden olursa olsun, yakın duygu ve zevkler alabileceği, kültürlerüstü ortak konuları işleyen üstün müzik eserleri olabilir. O da sadece Batı sanat ve sanatkarlarına özgü değildir: Bach’ın Brandenburg konçertolarıyla, Vivaldi’nin Mevsimler’i ne kadar evrenselse, Itri’nin Segah Ayini’yle, Tanburi Cemil’in Gülizar Taksimi de o kadar evrenseldir. Yoksa bizim politik bağnazlık ve şuursuzluk yüzünden tukaka dediğimiz “ilkel teksesli” müziğimizi dinlemek, öğrenmek, icra etmek, plak, kaset ve CD’lerle dünyaya tanıtmak için, o bayıldığımız, o tek bizi de aralarına alsınlar diye neyimiz varsa vermeye hazır olduğumuz Batı ülkeleri niye durmadan çağırsınlar sanatçılarımızı? Biz habire çok sesçi harikalarımızı öne sürüp durdukça, onları kibarca reddedip, niye ille de ney, tanbur, kemençe, kudüm diye tuttursunlar? Kültür basınımızda arada bir çıkan yazılarıma rastlamış olanlar, Batı’nın klasik müzik sanatımıza karşı bu ibret dolu ilgisinin belgelerini herhalde görmüş olmalıdırlar.

Zira çağdaşlık, artık daha fazla geç kalmadan öğrenmeliyiz ki, başka bir kültürün çağlar boyu uğraşıp kendi ihtiyaçları için geliştirdiği kurumları, konfeksiyon elbise gibi sırtına giyip kendini komik aynalarda seyretmek değil, asli değer ve gelenekleriyle kendini, kendinden utanmadan çağa sunabilmektir. (28 Ocak 1995)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.