Ney(-zen)
Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır
Yine epeydir müzik konuşamadık sevgili okuyucular. Aslında bana kalsa, sizlerle günler geceler boyu müzik konuşurum; becerebildiğim kadar çalar, okurum da… Ama ne çare ki, ‘düşmen kavi, tali’ zebun’, gayri ne ben söyliyem, ne siz sorun!.. Tamam, müzik zaten ‘biraz’dı ama, nasıl olsa bizden diye ertelenen hep o oluyor yazık. Efendim bugün size ney ve neyzen‘den bahsetmek geldi içimden. Malumunuz, bazı sazlarımızı çalanlar, her ikisi de Farsça’dan alınmış olan -i veya -zen, bazen de – özellikle halk müziğimizde – (-cı) ekiyle belirtilirken (kemani, udi, kanuni, neyzen, rebabzen, kudümzen, davulcu, zurnacı, bağlamacı, gırnatacı gibi) (-zen Farsça’da ‘icra eden’ demektir). Konu müzik aletlerinden açılınca, hangi müzik söz konusu olursa olsun, ‘organoloji‘ (çalgı bilimi) denilen dalın kapısını şöyle bir aralamak zarureti doğar. Bu bilim dalında çalgılar, ortaya çıkışlarının kronolojik sırasına göre,
a)vurmalılar,
b)nefesliler,
c)telliler,
olarak tasnif ediliyor. Ayrıca her üç tür de kendi içinde çeşitlendiriliyor. Ben bu köşeden size sazlarımızı, nefeslilerden başlayarak tanıtmaya çalışacağım. Musikimizde tarih içinde ve bugün kullandığımız nefesli sazların ‘dilliler‘ grubunda, zurna, mey, kaval, tulum, sipsi, çifte, argul ve düdük olmak üzere 8; ‘dilsizler‘ grubunda ise, nefir, kaval, ney, girift, mıskal, pişe, mû, kara kamış, komuz, garmon ve hokkabaz borusu olmak üzere 11 saz var. Bu 19 nefesli sazımız içinde en tanınmışları ise kaval, zurna, mey ve ney.
Önce Ney‘i alalım ele: 6’sı önde, 1’i arkada olmak üzere, yüzümüzdeki gibi 7 deliği olan ney, sıcak bölgelerde kamışlıktan koparılmış 9 boğumlu basit bir kamış parçasıdır; üflenen üst kısmına da ‘başpare‘ denen, çoğunlukla boynuz, bazen fildişinden tornada çekilmiş kesik koni şeklinde bir ağızlık konur (İranlılar Ney’i başparesiz ve dudaklarına değil üst dişlerine dayayarak üflerler) (bu arada ‘basit’ sözümüz sadece görünüşü açısındandır; icrası ve ortaya koyduğu müzik açısından değil). Tarihte ‘Na‘ adıyla Sümerler zamanında dahi kullanılmış olan Ney‘in sesi (Farsça Nây’ın yumaşatılmışı), Hz.Mevlana‘yı (k.s) öylesine çarpmıştır ki, koca veli, kamışlıktan koparılmış olan bu sazı, Yaratanından ayrılarak dünyaya gelmiş olan insana benzetmişi yürek sızlatan feryadını işte o ayrılıktan yakınma olarak nitelendirmiş ve ünlü Mesnevi‘sine, Ney‘i kasdederek, ‘Dinle‘ uyarısıyla başlamıştır. Böylece hem tasavvufi, hem klasik, hem de gündelik musikinin baş sazı olmuş olan ney, ‘İnneme’l’âmâlu bi’inniyât‘ düsturu uyarınca eğlence yerlerinde (hatta dansöz eşliğinde dahi) kullanılmıştır. Sazın teknik yapısı ve icrası hakkında detaylı bilgi vermeye bu köşenin hacmi kafi değil. Ancak şu kadarını söylemekle yetinelim ki,musikimizin bu en güç sazının üflenmesinde, baş hafifçe eğilerek kamışın içine açılı olarak verilecek olan nefesin, alt uca gelince kaybolması (bunun için de alt uca konan bir mumun alevinin hiç hareket etmemesi) gerekir. Bu arada hatırlatalım: ney ‘çalınmaz‘, üflenir; onun için de ‘ney çalmak‘ değil, ‘ney üflemek‘ denir.
Şimdi biraz da -göçmüşlere rahmet dileyerek- bu sazın sanatkarlarını analım. Ney tarihimizin tanıdığı ilk büyük isimler olan Kutbûnnayi (Neyzenlerin kutbu) Osman Dede, Salih Dede, Aziz Dede, Yusuf Paşa ve Kazasker Mustafa İzzet Ef.’den sonra gelen neyzenlerden (amatör/profesyonel) hatırlayabildiklerim şunlar (yaklaşık yaş önceliği sırasına göre):
Hüseyin Fahreddin Dede, Neyzen Emin Dede (neyin Mevlevilikle organik bağlantısı sebebiyle, eski neyzenlerin hemen hepsi Mevlevi Dede’siydi). Neyzen Tevfik, İhsan Aziz Bey, Ressam Halil Dikmen, Halil Can, Hayri Tümer, Burhaneddin Ökte, Hakkı Süha Gezgin, Şevki Sevgin, Emin Kılıçkale, Süleymen Erguner (Erenler’in bestekarı), Ulvi Erguner, Selami Bertuğ, Niyazi Sayın, Sencer Derya, Akagündüz Kutbay, Erdoğan Köroğlu, Arif Biçer, Doğan Ergin, Fuad Türkelman, Fikret Bertuğ, Sadrettin Özçimi, Ömer Erdoğdular, Arif Erdebil, Ali Balakbabalar, Uğur Onuk, Ümit Gürelman, Yavuz Akalın ( A.Kutbay’ın öğrencisi, refakat ve deşifrenin genç ustası), Süleyman Erguner (torun), Aziz Şenol Filiz, Ahmet Şahin, Murat S.Tokaç (tanburu kadar neyinde de başarılı, Sayın ekolü mensubu en genç solist adayı).<
Tabii bunlar Radyo ve sanat çevrelerinde tanınmış isimler. Ayrıca Anadolu’nun Konya, Kütahya, Antep, Bursa vd. merkezlerinde yetişmiş ve yetişmekte olan daha yüzlerce ney gönüllüsü var ki, hepsinin adlarını bir araya getirmeye ne imkan yeter, ne de sayfalar. Yukarıdaki isimlerin arasında dahi amatör veya vasat/vasat altı profesyonel çizgide kalmış olanlar var. Ancak, her ney üfleyene adeten veya nezaketen neyzen deniyorsa da, benim -neyzen olmamakla birlikte- bilebildiğim kadarıyla 20. yüzyılı aydınlatan 3-4 neyzen vardır ki, bana göre şunlardır: Halil Dikmen (Emin Dede’nin çırağı, Sayın’ın hocası), Niyazi Sayın (Cemil kaynağından beslenmiş hezarfen sanatkar, kendinden sonraki bütün iyi neyzenlerin hocası), Akagündüz Kutbay (Mevlevi mıtrıbında neyzenbaşı, yabancılarla cazcı, Ş.Filiz tarzının öncüsü) ve A.Ş. Filiz(21.yüzyıla açılan Türk müziğinde gençliğin sesi). Bunların dışında kalan, her şeyin-her değerin maalesef ucuzlatılıp haysiyetsizleştirildiği bir kısım medyada adları ‘büyük neyzen‘e çıkmış dahi olsa, neyzenlerin neyzen dahi saymadığı bazı istismarcıları, ney sazı ve kalemim kirlenmesin diye anmıyorum. (24 Temmuz 1999)
Henüz yorum yapılmamış.