Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Ruşen Ferit Kam (1902-1981)

29.06.2017
3.467
Ruşen Ferit Kam (1902-1981)

Mehmed Ruşen Kam 26 Mart 1902 tarihinde İstanbul’un Beylerbeyi semtinde doğdu. Babası ünlü bilginlerimizden ve eski İstanbul Üniversitesi müderrislerinden Ömer Ferid Kam, annesi Fatma Rukiye Hanım’dır. Baba ve annesinin ailesinin her ikisi de Çankırı kökenlidir. Kam ailesinin beş çocuğunun dördüncüsüdür. Beylerbeyi ile Çengelköy arasında bulunan Havuzbaşı Rüştüyesi’ne devam ederken, bu okulun örnek okul olması sebebi ile İstanbul Sultanisi’ne “parasız yatılı” olarak girdi. Yüksek öğrenimini Edebiyat Fakültesi’nde tamamlayarak 1935 yılında buradan mezun oldu. Mezuniyet tezi şair ve mûsikişinas Yahya Nazım Çelebi ile ilgilidir. Bu tez genişletilmiş bir biçimde kitap olarak bastırılmıştır. 1923 yılında nazine başkatibi Ahmed Necati Bey’in kızı Fethiye Yaşar Kam’la evlendi ve bu evlilikten 1924 yılında tek çocuğu olan Necla Kam dünyaya geldi.

Daha öğrenim hayatı sürerken 15 Eylül 1923 tarihinde bir kuruş maaşla Darülelhan’a “Kemençe Muallimi” oldu. Aynı sıralarda İstanbul Kız Lisesi, Kabataş Lisesi, Feriköy’de bazı azınlık okullarında kültür dersleri okutuyordu. Bu hizmetleri 8 Ocak 1932 tarihine kadar sürdü. 1926’da Eyub’un Osmaniye semtinde hizmete giren ilk İstanbul Radyosu’nun “dâimi sanatkârlar” kadrosuna tayin oldu.Bu kadroda Mesud Cemil, Vecihe Daryal, Cevdet Kozanoğlu gibi sanatkârlar bulunuyordu. 1935 yılında buradan ayrıldıktan sonra 18 Kasım 1935 ile 21 Ekim 1936 tarihleri arasında Eskişehir Şeker Fabrikası’nda görev aldı. Burada da Udi Nevres Bey’le birlikte Münir Nureddin’in konserlerine katılırdı. 31 Ocak 1936 tarihinde edebiyat öğretmeni olarak Konya’ya gitti.

1 Mayıs 1937-30 Ekim 1938 tarihleri arasında onuncu devre yedek subayı olarak askerlik hizmetini tamamladı. 1938 yılında hizmete açılan şimdiki Ankara Radyosu’na Ali Çetinkaya’nın aracılığı ile girdi. Bundan sonra Gazi Eğitim Enstitüsü, Ankara Gazi Lisesi edebiyat öğretmenliği, Devlet Konservatuarı’nda edebiyat ile yüksek kompozisyon sınıfına “Örnekleri ile Türk Mûsikisi” dersleri verdi. 26 Ekim 1951-20 Mayıs 1953 tarihleri arasında Ankara Radyosu müdürlüğü yaptı. Bu görevinden kendi isteği ile ayrıldıktan sonra öğretmenlik mesleğine dönerek konservatuardaki hizmetini sürdürdü.Yaş sınırı sebebi ile kırk bir yıl, altı aylık hizmetten sonra 31 Mart 1967 tarihinde emekli oldu.

Eski İstanbul Radyosu’nda “Dâimi Sanatkârlar” kadrosunda çalışırken, Mesud Cemil ve diğer spikerler izinli olduğu zaman spikerlik yapardı. Ankara Radyosu’na girişinden sonra ise hem kemençe sanatkârı olarak, hem de öğretim kadrosunda görev aldı. 1940’lardan başlayarak on beş günde bir sunulan “İzahlı Müzik” saatının Türk Mûsikisi bölümünü hazırladı. 1951 yılında klâsik koroya şef oldu; daha sonra “Kadınlar Topluluğu”nu yönetti. Türk Mûsikisi Öğretim Planı, Türk Mûsikisi Denetleme Esasları, Ankara Radyosu Sanat ve Halk Mûsikileri Hizmet Yönetmeliği, Çoksesli Koro’nun Çalışma Esasları ve daha pek çok komisyonlarda çalıştı. TRT Kurumu Program –Etüd ve Planlama Dairesi’nde uzman ve Türk Sanat Mûsikisi başdanışmanı olarak hizmet gördü. 1969’dan itibaren kemençe icrasını, 1972 yılında da isteğiyle bütün görevlerini bıraktı.

1967 yılında Afganistan ve Mısır’da klâsik koro ile konserler vermişti. Bu geziler büyük yankılar uyandırdı. Bağdat Konservatuarına davet edildiyse de eşinin rahatsızlığı yüzünden kabul etmedi. 1968’de Mısır Hükümeti Kültür Bakanlığı’nın davetlisi olarak Mısır’a gitti. Bu ülkede üç ay süre ile Kahire Konservatuarı’nın reorganizasyon çalışmalarını düzenledi. 1967 yılında Beyrut’ta yapılan “Doğu Mûsikileri Kologyumu”na çağrıldı. Ünlü Çek Bilgini Jan Rypka ile 1934 yılında başlayan dostluğu Rypka’nın ölümüne kadar sürdü. Köln Üniversitesi “Musik Wissenscha İnsitut” ün profesörlerinden Dr.Marius Schneider’le arkadaşlığı vardı. Bu bilim adamları ile bilimsel yazışmalar, çalışmalar, edebiyatımızı ve mûsikimizi tanıtıcı incelemeler yaptı. Cezayir’e davet edilmiş ve korosu ile başarılı konserler vermiştir.

Kitabımızın belkemiğini, onun hazırlayıp da yayınlayamadığı inceleme, araştırmaları ile mûsiki eleştirileri teşkil etmiştir.

Mûsiki Öğrenimi

İstanbul Sultanisi’nde okuduğu yıllarda Sineklibakkal’a, Tanburi Cemil Bey’in oturduğu mahalleye taşınmışlardı ve dolayısıyle Mesud Cemil ile arkadaş olmuştu. Mûsiki çalışmalarına on dört yaşındayken, bu okulun mûsiki öğretmeni Viyanalı Danyel Fitzinger’den keman dersleri alarak başladı. Tanburi Cemil Bey’in en başarılı öğrencilerinden Kadı Fuad Efendi’yi Mesud Cemil’in aracılığı ile tanıdıktan sonra, her ikisinin ısrarı ile kemanı bırakarak kemençeye başladı ve ilk basit dersleri Mesud Cemil’den aldı. Mesud Cemil’in tanbur çalmaya başlaması bu yıllara rastlar. Bundan sonra baş başa veren bu iki arkadaş, Cemil Bey’in plaklarını ele alarak yoğun bir çalışma içine girdiler. Böylece hiç kimseden devamlı ders almadan Cemil Bey’in tekniğini kısa sürede kavradı. Aynı uslûba yakın bir mükemmellikte usta bir kemençeci oldu. Bu özelliği ile yirmi bir yaşında Darülelhan’ın öğretmenleri arasına katıldı. Türk Mûsikisi Ansiklopedisi ve diğer kaynaklarda belirtildiği gibi Cemil Bey’i tanımadı ve ondan ders almadı.

Mesud Cemil ile olan arkadaşlığı, Cemil Bey’in sanat halkası içinde bulunan ünlü mûsikişinaslarla tanışmasına aracı olmuştu. Bu ünlü kişilerle ilişki kurdu. Rauf Yekta Bey, Ahmed Irsoy, Ali Rifat Çağatay, Refik Talat Alpman, Karcığar Mazhar Bey, Üsküdarlı Ziya Bey, Neyzen Emin Yazıcı, İsmail Hakkı Bey ve nihayet Sadeddin Arel ve Suphi Ezgi’den repertuar, nazariyat ve usûl dersleri aldı. Mevlevihânelere de devam ederdi. Bu sıralarda yeni yeni parlayan Münir Nureddin Selçuk’un konserlerine ve plak çalışmalarına katıldı. Udi Nevres Bey Bey’den saz eserleri ve uslûb öğrendi. Musa Süreyya Bey’le çalışmalar yaptı.

Mûsiki çalışmaları sürerken bir yandan da belge topluyor, İstanbul kütüphanelerini ve sahafları dolaşıyor, Türk Mûsikisi tarihine eğiliyor, şuarâ tezkerelerini inceliyordu. Zamanla zengin bir arşiv oluşturmuştu. Darülelhan Mecmuâsı, Nota Mecmuâsı, Cumhuriyet Gazetesi sanat sayfası, Milliyet, Zafer, Barış, Yeni Sabah, Akşam, Şadırvan, Türk Mûsikisi Dergisi, Hisar, Radyo mecmuası, Radyo Program dergisi gibi çeşitli dergi ve gazetelerde inceleme yazıları yayınladı; değerli biyografik çalışmalar yaptı. Fakat onun asıl çalışmaları “İzahlı Müzik” saatı için yapmış olduğu çalışmalardır. “Meragalı’dan Lemi Atlı’ya Kadar” adını verdiği mûsik tarihi ile ilgili çalışması yarım kalmıştır. Mükemmel bir şekilde Almanca ve Farsça bilirdi. Arapça’dan anlar, dış kaynaklı bilimsel eserleri Almanca’dan izlerdi. Edebi kültürünü günden güne ilerletmişti ve iyi Osmanlıca bilirdi.

İcrakârlığı ve Mûsikimize Hizmeti

Ruşen Kam, Türk Mûsikisi içinde yetişmiş sanatkârlar içinde Tanburi Cemil’den sonra en büyük kemençe ustasıydı. Pozisyonlara hakimiyeti, sağlam sağ ve sol el tekniği, ölçülü ve dengeli yayı, müzikalitesi, yerinde ve zamanında yaptığı glisendoları, derin mûsiki kültürü, makamlarımızın seyir ve hareketini, şed yollarını iyi bilmesi ile kendisine haklı bir ün sağlamıştı. Üstün bir refakat duygusu vardı. Bu sazı sakin ve temkinli bir uslûbla çalardı. Bu ölçüler içinde Mesud Cemil, Cevdet Kozanoğlu ve Vecihe Daryal ile sanat mûsikimizin en güzel, en olgun icrâ örneklerini ortaya koydu. Kemençeden başka viyolensel, ud, lavta ve rebab gibi sazları da kullanırdı. Sadeddin Arel’in düzenlemesi olan “Kemençe Beşlemesi” inde bas kemençe kullandı.

1938 yılında şimdiki Ankara Radyosu hizmete girince, kısa sürede bir Türk Mûsikisi Konservatuarı haline gelen bu kuruluşta uslûb, fonetik, Türk Mûsikisi tarihi, edebiyat dersleri verdi. Bu suretle pek çok sanatkârın yetişmesine katkıda bulundu. Ankara Devlet Konservatuarı’nda çalıştığı uzun yıllar içinde Batı Mûsikisi’ni yakından tanıma ve inceleme imkânı buldu.Burada da sayısız öğrenci yetiştirmiştir. Eski eserlerimize dokunmadan, mûsikimizin tonal sistemini bozmadan, Türk Mûsikisi sazları ile yapılabilecek bir çoksesli çalışmaya taraftardı.

Sanatta disiplin ve ciddiyetten yanaydı. Çizdiği bir sanat çizgisinin dışında kalan bir eseri bir sanat eseri olarak kabul etmezdi. “O sanatın dedikodusu ile değil, sanatın bizzat kendisi ile uğraşırdı.” Mûsikimizin geleceği için endişeliydi. Bazı mûsikişinaslarımız gibi zamanın akışında uymadı ve Türk Mûsikisi aleyhinde tek satır yazmadı; yazanlara da sinirlenirdi. Gücünün yettiği ölçülerde kalemi ile, sazı ile bu sanatın savunuculuğunu yaptı. “İzahlı Müzik” saatlarında mûsikimizi geniş halk kitlelerine tanıtmaya çalıştı.

Uzun yıllar bir “Türk Mûsikisi Sazları Müzesi” kurulması için çalıştı. Kültür Bakanlığı ile yapmış olduğu görüşmeleri bir sonuç vermedi. Bu müzenin kurulması tahakkuk etseydi elinde bulunan değerli sazları ve koleksiyonları buraya hibe edecekti. Değerli ustaların elinden çıkmış olan bu sazların akibetinden endişe ederdi. Çeşitli tarihlerde Milli Eğitim Bakanlığı ile TRT Kurumu’na Türk Mûsikisi’nin geleceği ile ilgili değerli raporlar verdi. Bölge konservatuarlarının açılmasına ve mûsikimizin bu sayede ilerleyeceğine inanırdı.

Bestekâr olarak sözleri Enderûni Vasıf Osman Bey’e ait olan hicazkâr makamında ve Türk Aksağı usûlünde bestelediği bir tek şarkısı biliniyor. Bie “sehl-i mümteni” olan bu şarkıyı bir rastlantı sonucu, Rahmi Bey’in bir eserine nazire olarak bestelediğini, Tanburi Cemil Bey’i yorumlamaktan beste yapmağa zaman bulamadığını söylerdi.

Ölümünden yirmi gün önce bir kalb infarktüsü geçirerek Haydarpaşa Nümune Hastahanesi Göğüs Cerrahisi kliniğine kaldırılmıştı. 28 Temmuz 1981 tarihinde hayata gözlerini yumdu. 31 Temmuz 1981 günü Şişli Camii’nde kılınan namazdan sonra dostlarının, öğrencilerinin, büyük bir sanatkâr topluluğunun elleri üstünde Zincirlikuyu mezarlığında toprağa verildi.

Dr.M.Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır.

Hicazkâr-Bir nevcivândır aşûbi candır

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.