Sağ Ol Anacığım
Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır
BU ÖĞRETİM, BU EĞİTİM, ULU ÇINARIN GÖLGESİNDE VE ŞAMAR OĞLANI, adlı dört kitabını lutfedip imzalayarak göndermiş olan Nazik Erik Hoca hanımefendi benim annem değil (kendi çocuğu da olmadığı için kimsenin de annesi değil). Ana tam 57 yıldır yurdun dört bucağında binlerce genci Türk irfan ordusuna yetiştirmiş bir öğretmen olarak, o gençlerin hepsinin annesi sayılır. Nitekim, yetiştirdikleriyle sevenleri kendisini “Nazik Hoca” veya “Nazik Anne” diye anarlar. Nazik Hoca Atatürk’ün Samsun’a çıktığı yıl doğduğuna göre, bugün 80 yaşında ve hamdolsun hala çalışabilecek (hocalığa devam edebilecek ve kitap yayımlayabilecek) kadar da sağlıklı. Allah ömrünü uzun, sağlığını-enerjisini daim etsin.
Nazik Erik’in kitapları eğitim-öğretim davamıza, daha doğrusu kalp acımıza adanmış. “Ayının kırk tane manisi vardır; kırkı da ahlat üzerinedir” derdi rahmetli Cahid Gözkan amcamız, tasavvuf üzerine sohbetlerinde. Aynen benim rahmetli Dürrüsemin halam gibi, evlenip yuva kurmaya bile vakit bulamadan bütün bir ömrü “çocuklarına” vermiş olan bir öğretmen başka ne düşünür, neyle dertlenir, ne yazar, ne anlatır ki?… Doğma –büyüme Ispartalı olan hocamız İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü mezunu bir öğretmendir ve Fuad Köprülü, Reşid Rahmeti Arat, Tahsin Banguoğlu, Nihad Sami Banarlı, Samiha Ayverdi gibi büyük isimlerden yetişmiştir. Antalya, İskendurun, Manisa, Ankara, Kayseri, Samsun, Isparta ve Suluova ortaokul ve liseleriyle yüksek İslam ve kız enstitülerinde 1942’den itibaren tam 40 yıl hocalık yaptıktan sonra, 1982’de Isparta Meslekiçi Geliştirme-Yetiştirme Merkezinden emekli olmuş, bundan on yıl sonra da (1992’de) Süleyman Demirel Üniversitesine Türkçe okutmanı olarak atanmıştır. Halen bu görevdedir.
80 yaşında olduğu halde mesleğine fiilen devam eden Türkiye’de başka kaç öğretmen vardır bilmiyorum (ileri yaşlarında nefes alıp verirken dahi hep “hoca” olan bir de Zeki Ömer Defne’yi tanımıştım, mekanı cennet olsun), ama siz de Nazik Erik’in yukarıda saydığım okullardan birinde öğrencisi olmuş ve onu tanımış olsaydınız, bunda şaşılacak hiçbirşey olmadığını bilirdiniz. Onun bir defa dahi dersinde veya sohbetinde bulunmuş olanlar, bu insan aşıkı, melek huylu ana’nın, hocalığa 1942’den sonra değil, çok daha genç yaşlarda –belki çocukluğunda- başlamış olabileceğini hemen anlarlar. Hoca hep anlatır çünkü. Açıklar, misaller verir, belgeler sunar, ayetler-hadisler okur, sır denen şeyleri anlamamızı sağlar. Ve hiç yorulmaz. Yüzündeki ışıkla dilindeki tatlılığı ilmi birikimiyle iman gücünden alan bu hoca, adeta elektrik enerjisiyle yaşıyor gibidir. İşte bu yoğunlukta bir sevgi ve birikimin ürünü olan kitapları. Ne var ki, birikimini kitaplara dökmekte acele etmemiş veya –gençliğinden beri yazdığı halde, kendi deyimiyle “münasip bir fırsat doğmadığı için”- daha önce yayımlamamıştır.
Nazik Erik’in kitaplarında, Türkiye’de insan yetiştirme mesleğine 60 yılını vermiş olan bir eğitimcinin bütün tecrübelerini, adeta mahkummuşuz gibi üst üste tekrarladığımız hataları, bunların bir ana-öğretmenin kalbinde açtığı yaraları ve bu yaralara merhem olabilecek çözüm tekliflerini buluyorsunuz. “Şamar Oğlanı”nda, mesela, her hükümet değişikliğinde, yeni gelen bakanın –adeta “Benden önceki bakan bu işlerden pek anlamazdı zaten” dercesine- çıkardığı yeni kanun ve yönetmeliklerle, yaptığı sözümona yenilik ve değişikliklerle eğitim-öğretimi ve öğretmeni nasıl şamar oğlanına çevirdiğini belgeleriyle okuyorsunuz. AT’ye kabul edilmek hevesiyle, direksiyona hiç oturmamış olanlara bile ehliyet dağıtıp, arkasından “Aman ne olursunuz, Allah rızası için trafik canavarı olmayın!” diye yalvarmamız gibi; başarı notunu indire indire sınıf geçmeyi uyku uyumaktan bile daha kolay hale getiren, kendi ihtiyaçlarımız dışında bütün yabancı sistemleri kopya eden milli eğitim (sizlik) bakanlığımızın, çocuklarımızın eğitiminde yıllardır işlediği cinayetleri –yumuşacık ve son derece eğitici üslubuna rağmen- ürpererek izliyorsunuz.
Hizmetlerini sadece memleket sevgisi ve Allah rızası için insan eğitimine adamış öğretmenlerin tecrübe, tesbit ve tavsiyelerinden yararlanmak, milli eğitim bakanlığı görevine atanmış devlet görevlilerinin yapacakları ilk iş olmak gerekirdi. Biz yine de şairin “Güle guş ettiremez, boş yere bülbül inler / Varak-ı mihr ü vefayı kim okur, kim dinler?” feryadının bir gün mutlaka bir yerden cevap bulacağını ümid ederek, Nazik Hoca’mıza bütün öğretmenler adına şükranlarımızı sunalım. Sağ ol anacığım. Allah senden razı olsun, sayini meşkur etsin!… (10 Temmuz 1999)
Henüz yorum yapılmamış.