Sevgili Gençer XIII
Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır
Uzunca bir süredir TV’de (lütfen ti-vi değil, te-ve diye okuyunuz)’a’sı kısa söylenen bir “nema”dır gidiyor; “nemalar ödendi, ödenecek” vs. Affedersiniz, ne demek bu NE-MA? Yugoslavca “Mesele yok” anlamındaki “Nema problema”da geçen kelime mi yoksa?!.. Nema değil, benim ciddiyetsiz spikerlerim, NEMÂ, NEMÂ! Artma, büyüme, faiz anlamındaki kelime. ‘Para çoğalması’ demek olan ‘nemâlanmak’ fiilini hiç duymadınız mı? –Libya’nın bir köyündeki küçük Hesna’nın gözünden (yine ‘a’sı kısa, Bosna der gibi) yaş yerine cam kırıkları döküldüğünü söylüyor. Show’un alt haber spikeri kardeşimiz. Hes-na değil yavrum, HESNÂ! ‘En güzel’ anlamındaki Müslüman ismi (doğrusu Hüsnâ)!
TV kanallarında her gün yüzlerce yapılan bu hatâların nereden kaynaklandığını bilenler biliyordur tabii; ama ben, özellikle meslekleri konuşmanlık (spikerlik) olduğu halde bilmeden, düşünmeden, hatta kelimelerin doğru telaffuzunun nasıl olduğunu merak bile etmeden konuşanlar için söylemek durumundayım. Son 40-50 yıl içinde Türkçeye yapılan şuurlu şuursuz ihanetlerin en büyüğü, içinde uzatılarak söylenmesi gereken heceler bulunan Arap ve Fars asıllı kelimelere –dolayısıyla bunların gerektirdiği uzatma işaretine- açılan savaştır. Sonuç, azınlık şivesiyle konuşan Türk gençleri! Azınlık mazurdur, çünkü ana dillerinde bizdeki gibi uzun heceler yoktur.Bu yüzden ‘bâzı’ kelimesini ‘pazı’ der gibi kısa ‘a’ ile söylemeleri normaldir. Ama herhalde takdir buyurursunuz ki, adı KÂZIM olan hiç kimse, eğer kendisinin aslında bir kaz olduğunu söylemek istemiyorsa, adını KAZIM diye yazamaz. ‘İnleyen’ anlamındaki NÂLÂN ismi de, yalan der gibi, nalan diye yazılmaz.
TRT konuşmanları uzun yıllardır ‘işe karışma’ demek olan ‘müdâhale’ kelimesini, ikinci hecesini uzatmadan, aynen ‘bu da kale’ der gibi, müdahale diye söylemektedirler. Oysa, hangi düşünceyle bilinmez, meselâ ‘mübâdele’ ve ‘mücâdele’ kelimelerini kısa ‘a’ ile söylemezler. Tabii onları örnek alan özel kanal spikerleri de aynı yanlışlarla (meselâ ince ‘k’ ile söylenmesi gereken Hakkâri’yi Hakkaari diye okuyarak) hem Türkçe bilenlere ıztırap kaynağı oluyor, hem de çocuklarımızın ve gençlerimizin Türkçeye hem sözlük, hem âhenk açısından rengarenk bir zenginlik katmış olan Arap ve Fars asıllı kelimelerdeki bin yıldır uzatılarak söylenmiş olan heceleri azınlık şivesiyle kısa olarak söylemek, böylece kullanılmasından kaçınılamayan o kelimelerden ( ve o kültürden ) sözde intikam alarak Türk dilini sinsice bozmaya çalışmak, hem çok cahilce, hem çok haince bir oyundur.
Dilimize Arapça ve Farsça’dan girmiş olan pek çok kelimenin, Asya Türkçesinde de, Anadolu Türkçesinde de karşılığı yoktur (yerleşebilmiş olmalarının da sebebi esasen budur): mevsim, bahar,bahçe, bostan, gül, nergis, lâle, yasemin, vakit, zaman, saat, dakika, saniye, salise, tarife, aile, devlet, hükümet, asker, silah, tüfek, zafer, harf, örf, din, sokak, cadde, mahalle, pencere, çerçeve, esnaf, bakkal, kasap, tüccar, hesap, kâr, zarar, fayda, para, rahat, perde, perakende, zarf, pul vs. vs. Hepsi ya Arapça, ya Farsça. İşte haber de bunlardan biri. Bırakın Türkçe karşılığını, sözlükler tarifini bile 10 kelimelik bir cümleyle ancak verebiliyorlar. Bu kelime dilimize bütün aile efradıyla birlikte girmiştir. Bakınız, şöyle bir cümlenin öz Türkçe karşılığını bulmaya çalışmak kimbilir ne kadar eğlenceli olurdu: Muhâbir, muhbirden aldığı haberi, muhâbere yoluyla istihbârâta ulaştırmaya çalışıyordu” (bu cümle haber kökünden 5 ayrı kelime vardır ve hiçbirinin öz Türkçe karşılığı yoktur). Cümlede geçen muhâbere’nin ikinci (hâ) hecesi kesinlikle uzun okunur (müşâvere, mükâmele, muhâsebe gibi). İşte bu yüzden de sevgili TRT konuşmanları, ‘bu kabir’ der gibi ‘muhabir’ denmez; ‘misâfir’ der gibi ‘muhâbir’ denir (TRT muhâbirinin edindiği bilgiye göre). Ayrıca bazılarınız ‘mürid’ kelimesini hâlâ ‘müü-rüt’, ‘tarikat’ kelimesini hâlâ ‘taarikat’ diye telaffuz ediyor. Sizin mesleğiniz, affınıza sığınarak söylüyorum, sokaktaki herhangibir vatandaş gibi, “Ee, ne olmuş yani?!” deyip geçmeye izin vermez. Onun için, haber okumadan önce bir sözlüğe baksanız ne kadar iyi olur! Hem aldığınız maaşı hak etmek, hem de Türkçe bilenlere karşı rezil olmamak sizin için bir önem taşıyorsa tabii…(3 Mayıs 1997)
Henüz yorum yapılmamış.