Esendere Kültür ve Sanat Derneği

Sevgili Gençler IV

10.09.2017
2.045
Sevgili Gençler IV

Cinuçen Tanrıkorur’un “Biraz da Müzik” adlı kitabından alıntıdır

Geçen yazının sonunda, arılaştırma adı altında sözlük fakirleştirme oyununun hangi amaçlarla ve nasıl ciddiyetsiz kıstaslarla yapıldığını bu yazıda anlatacağımı söylemiştim. Atalarımız, Arapçadan aldıkları kelimelerden fiil yapmak istedikleri zaman, değişik yardımcı fiillerimizi o kelimelerin sonunda masdar olarak kullanmışlardır. Mesela, tesir etmek, sabit olmak, galip gelmek veya galebe çalmak, şart koşmak, zabıt tutmak, hüküm sürmek, emir buyurmak, mümkün kılmak, hazır bulunmak, rehin tutmak, vs… İşte bu ve benzeri deyimlerdeki Arap asıllı kelimelerden,arılaştırmacıların çarpık ideolojisine göre kurtulmak istiyorsanız, yapacağınız şey çok basittir. Tesir Arapçadan geliyor, bize Türkçesi lazım. Peki. Tesir hangi yardımcı fiille kullanılır? Etmek mi? O halde tesir’in Türkçesi ‘etki’dir. Şart ne yapılır? Şart koşmak dendiğine göre, koşulur. O halde şart’ın Türkçesi ‘koşul’dur. Zabıt ne yapılır? Tutulur. O halde ‘zabıt’ın Türkçesi ‘tutanak’, zabıt tutma’nın Türkçesi de ‘tutamak tutmak’tır. Koşul koşmak, kapanak kapmak, yapanak yapmak, takatukaları takatukacıya takatulattırmak gibi nefis bir tekerleme dili!

Bakın şu tutmak fiili ne kadar sihirli: esir’in Türkçesi ‘tutsak’ (-sak ekiyle yapılmış hiçbir eski Türk kelimesi olmadığında göre, tamamen uydurma; tutamadığımız zaman da ‘tutmasak’ olur herhalde). İhtiras, tutku; sadece bir ‘n’ harfi ekleyin, işte size ‘meftun’un karşılığı! Ne kolay, değil mi? Zabıt ‘tutanak’, delil ‘tutamak’. Peki, niye tersi değil? Birinin ‘n’, öbürünün ‘m’ olmasının ilmi sebebi nedir? Ayrıca, her tutulan şey (mesela not, mesela balık) zabıt mıdır? Cevap: Tısss… Meblağ, tutar. Buna bir –lı eklediniz mi, ‘insicamlı’ oluveriyor! Rehin karşılığı olarak uydurulan (ama tutturulamayan) tutu’ya bir –cu ekliyorsunzu, birbirinden çok farklı iki mefhumun birden (hem muhafazakar’ın, hem mutaassıb’ın) karşılığı oluyor. Sihirli değnekle dokunuvermiş gibi!

Makbuz ne yapılır? Alınır. O halde makbuz’un Türkçesi ‘alındı’dır. ‘Yahu, her alına şey makbuz mudur?” diye sakın sinirlenmeyin. Bu ilkel zihniyete göre, aldığınız mektup da bir alındı’dır, yeni alınan ev de, araba da, kavun-karpuz da, borç da!.. Emir ne yapılır? Buyrulur. O halde emr’in Türkçesi buyruk’tur. Peki, neden ordudaki emir erlerini ‘buyruk eri’ne, emir subaylarını ‘buyruk subayı’na, bankacılıktaki ‘emre muharrer sened’i ‘buyruğa yazılı sened’e çevirmiyorsunuz? Demek ki dil, arılaştırmacıların zannettiği gibi bir çocuk oyuncağı değilmiş! Emrivaki’ye şimdilerde ‘oldu bitti’ deniyor. ‘Bir anda olup biten’ her şey emrivaki ise, çocuğun sünneti (oldu da bitti maşallah), trafik kazaları, yıldırım düşmesi ve zelzele de birer emrivaki mi? Bu sözün Türkçesi ‘oldu bitti’dir demenin, müziğin Türkçesi ‘naynay’dır demekten farkı var mı, Allahaşkına?.. İş, ne bahasına olursa olsun Arapçalara Türkçe karşılık uyduracağız diye argoya kadar düştüyse, Arapça emr’in Türkçe karşılığını ‘zart zurt’ olarak koymak daha esprili olmaz mıydı?.. Şu bakan kelimesini alın ele; nazır’dan çevirme. Her anne çocuğun ‘bakar’, ama ‘nezaret’ etmez; nasıl ki her öküz ‘bakar’ ama ‘nazır’ değildir. Devletin belli mevzulardaki işlerinin gözetiminden mes’ul en yüksek amirine önceleri nazır denirdi, sonradan vekil’e çevrildi. Meb’us da milletvekili’ne döndürüldü, bir ara ‘saylav’ karşılığı uyduruldu, ama yerleştirilemedi (aynen vali’nin ‘ilbay’, kaymakam’ın ‘ilçebay’, meclis’in ‘kamutay’ yapılmak istenip de yapılamadığı gibi).

Şu etki’yi alalım şimdi de ele: her ‘edilen’ şey tesir ise, Anadolunun bazı yerlerinde kullanılan ‘Çocuk altını etkiledi’ deyimi, acaba neyin neye tesirini ifade ediyor? Etki tesir demekse,aynı ‘etmek’ fiilinden yapılan ‘etken’ nasıl oluyor da hem ‘müessir’, hem ‘amil’ demek oluyor? Yine etki tesir ise, ‘etkin’ (bir ‘n’ ilavesiyle) nasıl oluyor da başka bir kelimenin, ‘faal’in karşılığı oluyor? Aynı ‘n’ harfini ‘olgun’un sonundan çıkarıyorsunuz, kalan dört harf ‘vakıa’ demek oluyor. Ne marifetli harfmiş şu ‘n’!.. Fiat dememek için ‘eder’ (‘Kaç para eder?’ deyiminden cahilce hırsızlama), hadise dememek için ‘olay’ diyorsunuz; biri emek’ten, öbürü ‘olmak’tan uydurma. Müsbet ‘olumlu’, menfi ‘olumsuz’ (‘olum’ ne ki acaba), imkan olanak,, mümkün’le muhtemel’in ikisi birden ‘olası’? Bina, yapı: inşaat’la prodüksiyon’un ikisi de ‘yapım’ (ne kadar benziyorlarsa?), eser ise yapıt. Bu komedinin sebebi nedir, biliyor musunuz? Birileri alıyor orağı eline, başlıyor bin yıllık sözlüğünüzün kelimelerini saçma bir politikayla biçmeye (kendilerine herhangibir şey yapmışlar gibi): ellerinde başka malzeme de olmadığı için, kimine etmek’ten bir karşılık, kimine olmak’tan, kimine tutmak’tan, kimine yapmak’tan. Uysa da, uymada da metodu ile. İşin en acı tarafı da, dilin nasıl bir varlık olduğuna hiç aldırmadan. Her bakıldığında yeri ve yüzü değiştirilebilecek bir mobilya değildir dil; yapraklarını sadece kendi tabii seyrine göre döküp yenilerini yeşerten ağaçlar gibi canlı bir varlıktır. (16 Kasım 1996)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.