Şükrullah Ahmedoğlu ( ? -1464)
Bu yüzyıllarda mûsiki önemli bir ilim dalı olarak kabul ediliyor ve çeşitli eserler yazılıyordu. Hızır bin Abdullah’ın Topkapı Sarayı Revan Köşkü Kütüphânesi’nde 1728 numarada kayıtlı bulunan “Edvâr” kitabı 1441 tarihini taşır. Bedri Dilşad’ın “Murad-Nâme” adındaki eserinde şu görüşlere yer verilmiş;
Bil evvel ki bu ilm-i İdris’dür
Açık sözü sanma ki telbisdür
Anı dört ilimden çıkarmış tamam
Alup birbirine karmış tamam
Olar hey’et ü ilm-i hikmet nücûm
Dahi tıb imiş söz beyanını um
Ki on iki bürce on iki makam
Komuşlar ki seyreyleyeler müdâm
Yidi yıldıza yidi şûbe misâl
Kodular ki eylenile imtisâl
Anâsır nitekim olubdur çehâr
Makamın dahi aslını anlar çâr
Diyem üş makamında fehm idesin
Gerekmez ki fehmini vehm idesin
Böylece eski görüşlere yenileri eklenerek, eski eserler derlenerek daha sonra gelecek olanlara bol malzeme hazırlanmış oldu. Ahmedoğlu Şükrullah’ın yetişmesi bu yıllara rastlar. Üzülerek belirtelim ki, XV. yüzyılın bu bilgin ve sanatkâr kişisi hakkında yeterli bilgimiz yoktur. Şükrullâh da çağının bütün bilginleri gibi ilim ve sanat dallarının pek çoğu ve aynı zamanda politika ile ilgilendiği hakkında verilen bilgiler kısa ve dağınıktır. Doğum tarihi bilinmiyor; ancak uzun bir ömür sürerek 1464 yada 1470 yıllarında öldüğü sanılıyor.
Ataları Sivas ilinin Divriği ilçesinden göç etmiş. Babasının adı Şahabeddin Amed, dedesinin adı Zeynüddin Zeki’dir. Şükrullah’ın pek genç yaşında, tahminen 20-21 yaşlarında Osmanlı devletinin hizmetinde olduğu sanılıyor. Timur’la Sultan I.Beyazıd’ın arasında cereyan eden “Ankara Savaşı”ndan sonra Osmanlı devleti parçalanarak yıkılmanın eşiğine gelmişti. Şehzadeler arasındaki mücadeleyi Çelebi Mehmed kazanmış ve devletin bütünlüğü sağlanmıştı. Bu karışık tarih sahnesinde Şükrullah’ı şehzadelerin hizmetinde görürüz.
Padişah II.Murad’ın saltanat yıllarında Osmalılar büyük bir imparatorluk olmanın yolundadır. İstikrar sağlanmış, ekonomi düzelmiş, kendiside bilgin ve sanatkâr olan bu padişahın isteği ve emri ile geniş kültürel çalışmalar başlatılmıştır. İşte bu dönemde Şükrullah’ın kendini yetiştirerek çağının kültüründen nasibinin aldığı gerek ilimde, gerekse devlet yönetiminde önemli bir kimse olduğu anlaşılıyor. Bir yandan eserlerini yazarken bir yandan da Karamanoğlu ve Karakoyunlu beylerine elçi olarak gönderiliyordu. Bu dönemde parlak bir üne kavuştuğu, mûsiki ile ilgili iki eser yazdığına dair bazı kaynaklarda bilgi verilmişse de, edvâr kitabı hariç diğerine bugüne kadar rastlanmamıştır.
Öğrenim hayatı hakkında hiçbir bilgi yoktur. Eserlerinden iyi bir öğrenim gördüğü sonucuna varılabilir. Fatih Sultan Mehmed’in çevresinde oluşan ilim ve sanat halkası içinde yerini alan Şükrullah, padişaha yakın olmuş, saygı ve iltifat görmüş, Türk kültürünü içine sindirmiş bir kimsedir.
Eserleri:
1-Behçetü’t-tevârih: Tarihlerin güzelliği anlamına gelen bu eser Sadrazam Mahmud Paşa’ya sunulmuştur; coğrafya, astronomi, etnografik ve dini konulardan söz eder. Farsça olarak yazılan bu tarih kitabının Osmanlı devleti ile ilgili bölümleri önemli bir kaynaktır. Nihal Atsız bu kitabı Türkçeye çevirmiş 1939-1949 yıllarında “Onbeşinci Asırda Türk Tarihi” adı altında iki kez yayınlanmıştır.
2-Safiyüddin Abdülmümin Urmevi’nin “Kitab-ı Edvâr” ında İbni Sina, Kemal-i Tebrizi ve Şeyh Hüsameddin Kazerûni’nin eserleri ile “İhvanü’s-Safâ” ve diğer eserleri inceleyerek, yirmibir fasıl ekleyerek Türkçeye çevirmiştir. Bu eserin bir nüshası Rauf Yekta Bey’in özel kütüphanesinde bulunuyor. Eser “Terceme-i Kitâb-ı Edvâr” adı ile padişaha sunulmuştur.
3-Menhecü’r-Reşad (Olgunluk Yolu): Terbiye ile ilgilidir.
4-Câmiü-d-duâvat (Duaların Dergisi): Dini konuları işler.
5-Edvâr Kitabı: Bazılarına göre bu eseri İsa Çelebi’nin emri ile yazmıştır. Eserin giriş bölümünde bu iddiaya dair bir açıklama varmış. Otuzbeş fasıl olarak yazılan bu kitap klâsik bir edvâr kitabıdır. Verilen bilgilere bakılırsa, aynı zamanda usta bir saz yapımcısı olduğu sonucuna varılabilir. Çok geniş kapsamlı olarak kaleme alınmış ve başlıca şu konulara yer verilmiştir: Ses fiziği, 17 perdeye göre “Mıkyas-ı Savt”, büyük ve küçük intevallerle bunların oranları, tenâfür ve mütenâfür nedenleri, mülâyin aralıklar ve mülâyemetler, dâireler ve ünlü Edvâr isimleri, Edvâr ezgilerinin ortak yanları. Bunlardan başka Şed’ler ve belirsiz düzenler, ritimler ve devirleri, makamların insan tabiatına uygunluğu, mûsiki ilmi hakkında açıklamalar da bulunur.
Sazlar hakkında teknik bilgiler verdikten sonra Ud, Iklığ, Rebab, Mizmar, Pişe, Ceng, Nüzhe, Kanun, Mugni hakkından bilgi verip ölçülerini ve yapılışlarını, saz telleri ve kirişlerini anlatır. Daha sonra mûsiki ve mûsikişinasların biçimsel özelliklerinden söz ederek sese zararlı ve yararlı etkenleri sıralar. Bütün eski eserlerde olduğu gibi, eserin sonunda mûsiki ile astroloji ilişkisi üzerinde durur makam, şûbe, âvâze ve terkipleri açıklar. Kitabın önsözünde önceleri mûsikiye önem verilmediğini, mûsikişinasların hoş karşılanmadığını, Sultan II.Murad zamanında mûsikişinasların rahat ederek saygı gördüğünü, bilgisiz ve kıskanç kimselerin bu durumu çekemediklerini uzun uzadıya anlatır.
Bu değerli bilginimizi bize tanıtan, bir çok konulardan olduğu gibi mûsiki tarihimizin kapalı kapılarını aralayan Rauf Yekta Bey olmuştur. Milli Tebbûalar Dergisi’nin 1915 Eylül ve Ekim sayılarında “Eski Türk Sazları” adı altında yayınladığı makalelerle bilgi vermiştir.
Şükrullah’ın oğlu Ahmed Çelebi de Cem Sultan’ın hizmetinde bulunmuştur.
Dr.M.Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır.
Henüz yorum yapılmamış.