Zaharya
Mûsiki tarihimizde Bestekâr Zaharya Kürkçü Zaharya, Semâi Kürkçü gibi isimlerle anılan bu büyük musikişinasın adı “Zacccharias”tır. Hayatı hakkındaki bilgilerimiz bazı söylentiler ve tahminlere dayanıyor. Hayatının son yıllarında Müslüman olduğuna “Cemil, Mir Cemil” adını almış olabileceğine inanılmış görülüyor. Bu iddiaların aslı Nuri Şeyda Bey’in ünlü musikişinaslarımızın hayatı hakkında vaktiyle yazmış olduğu yazılardan kaynaklanıyor veya bazı eserlerde bu ismin kullanılmış olmasına isnat ediiyor. Mûsiki tarihimizle uğraşanlar adı geçen yazarın ileri sürdüğü fikirlerin pek de güvenilir olmadığını bilirler. Eğer Zaharya gerçekten din değiştirmiş olsaydı, adının bugüne kadar bu şekilde gelmesine imkân yoktu. Nitekim, aynı zamanlara yakın tarihlerde yaşayan Ali Ufki Bey’in asıl adı yerli kaynaklarda hiç kullanılmamıştır. Bunun gibi Melekzet Efendi müslüman olmuş, Mustafa Nuri adını almış, geri eski dinine dönmüş olduğu için adı değişmemiştir. Bu nedenle Zaharya’nın müslüman olması musiki sanatımız için bir kazanç değildir. O, hristiyan olarak da bu kültürün içinde erimiş, bu sanatı benimseyerek içine sindirmiş, eserlerine söz yazacak kadar Türkçe ve Türk Edebiyatı öğrenerek eşşiz musiki eserleri bırakmıştır.
“….. Kürkün Osmanlı İmparatorluğu protokolündeki önem ve değerini hepimiz biliriz. Hattâ, Saraya mensup olan ehl-i hırfet kırk beş kadar sanat erbabı sarayın sanata dair işlerini görürlerdi. Sayıları işlerine göre az veya çok olan bu sanatkârların ustabaşıları, kalfa ve çırakları olup bunlar devşirme zamanında saraya verilen acemilerden yetiştirilirdi. Sonradan hariçten alınarak iş gösterilir oldu. Bu muhtelif hizmetliler ve sanatkârlar arasında XVIII. Asır ortalarında on dokuz tane kürkçü vardı.”
“Osmanlı Devleti’nin “Saray Teşkilâtı” adlı eserden naklettiğimiz şu satırlar arasında (hariçten alınmış iş gösterilen) sözlerinin işaretiyle bunlar arasında Zaharya’nın da bulunmuş olabileceğini kuvvetil bir ihtimal olarak söyleyebiliriz ki, bu da onun bize bir bestekâr ve bir kürkçü olarak yüksek zümreye intisabı bulunduğu ve bu sâyede müreffeh bir hayat geçirmiş olacağı hakkında az çok bilgi verebilir.”
“Ağızdan ağıza zamanımıza kadar gelen bir rivâyet de onun kiiselerde hanendelik ettiğini bildirir. Hayatından ziyade zan ve tahminlere dayanarak bahsetmek istediğimiz Zaharya, musiki tarihimizin önemli ve değerli sanatkârlarından biridir. Onun yetiştiği ve yaşadığı devir musikimizin en ileri, en verimli bir merhalesidir.”
“Zaharya, musikimizin bütün geleneklerini, almış olduğu kuvvetli bir musiki terbiyesi sâyesinde fevkalâde olan istidat ve kabiliyetinin kalıpları içine dökerek, bunlara kendi sanatkâr şahsiyetine yaraşan birer hüviyet ve manâ vermeye muvaffak olmuş ve çağdaşı bulunduğu Itri gibi, Hâfız Post gibi, Nazım gibi, Seyyih Nuh gibi, Bekir Ağa gibi sanatkârların seviyesine yükseltmeyi bu sayede sağlamıştır.” Eserleri klâsik okulun bütün kaidelerine bağlı, vakâr ve ciddidir. Klise eserleri de bestelemiştir.
Eski yazma mecmualarda kayıtlı 100’e yakın eseri bulunuyor; fakat bunlardan günümüze 17 kadarı gelebilmiştir. Bu eserler içinde segâh makamında “ Çeşm-i meygûnun ki bezm-i meyde cânan döndürür”, hüseyni makamında ve çenber usulünde “Nigâha ruhsat olmuş neyleyim ol âfitâbımdan”, yine hüseyni makamında ve çenber usulünde “Cemâlin âteş-i câm ile bir şem-i şebistandır” güfteli ağır semâi, klâsik repertuarın ağır, vekârlı, başarılı örnekleridir.
Zaharya’nın XVII. Yüzyılın sonlarına doğru İstanbul’da doğduğu, 1740-1745 yılları arasında bir tarihte yine İstanbul’da öldüğü sanılıyor.
Dr.Mehmet Nazmi ÖZALP’in ” Türk Musikisi Tarihi” kitabından alınmıştır.
Bûselikaşiran-Lâ-lin emdir hikmetin sorma dil-i şeyda bilir
Hicaz-Cihânı hüsnüne meftûn eden Şûh-i cihânsın sen
Hicaz-Düşmesin miskin gönüller zülf-i anber bûlere
Hicaz-Tâb-ı ruhu sanma dil-i sûzânıma düştü
Hicaz-Terk eyledi gerçi beni ol mah-cemalim
Hüseyni-Tal’atın devr-i kamerde mihr-i âlem-tâb eder
Hüseyni-Yar cemalin ateş-i câmile bir şem-i şebistandır
Isfahan-Leyl-i zülfün dil-i mecnun olur divanesi
Rast-Rengi mevci âbi zümrüt eden boyandı camesi
Saba-Gülistan-ı nakş-ı hüsnünden baharistan yazar
Segâh-Çeşm-i meygûnun ki bezm-i meyde cânân döndür
Uşşak-Câm-i lâlin sen peya pey hatırı mestane yap
Rauf Yekta’nın kaleminden Zaharya
“Ağır Çember” ikâ’ında ve muhtelif makamlarda bestelediği muhteşem murabba’lar ile Türk Mûsikisi tarihinde, hususi bir mevki sahibi olan Zaharya İstanbul’da doğmuştur. Hangi tarihte doğduğu malûm değil ise de Fener’deki Rum Patrikhânesi’nin baş mugannisi olan Danyel’in ahibba ve akrabasından olduğu ve bu zâtın da 1789 senesinde baş mugannilikte bulunduğu Rum müverrihlerinden Papadublos’un Mûsiki Tarihin’de mukayyet olmasına nazaran, Zaharya’nın herhalde hicri 1200 tarihlerinde yaşadığı ve III.Selim devri üstadlarından olduğu anlaşılmaktadır.
Zaharya henüz pek genç iken Danyel’den biraz kilise mûsikisi dersi almıştır. Maamafih, bu mûsiki ile iştikal etmemiş ve daha ziyade Türk Mûsikisinden lezzet aldığı için, bir taraftan o asrın en büyük üstadlarından istifadeye, diğer taraftan da piyasada alaturka icra-i san’at eden ince saz takımlarında hanendelik etmeğe başlamıştır.
Bunun içindir ki Zaharya Rumlar arasında büyük bir şöhrete malik değildir ve sadece “Hanende Zaharya” namı ile maruftur. Zaharya’ya (Hanende) namının tahsis edilmesi gösteriyor ki bu zâtın kilise muganniliği ile alâkası yoktur; çünkü alâkası olsaydı kendisine (Hanende) namı verilmez ve (Kilise Mugannisi) manasına gelen (Psaltis) denilirdi. Zaten Rum mücerrehleri bu hakikâti Zaharya’nın tercüme-i halinde sarahaten yazmışlardır.
Eski üstadlarımızın rivayetine göre, Zaharya ekseri vaktini yaşadığı asrın musiki konservatuarları hükmünde olan Mevlevihânelerde tekkelerde geçirir, bu musiki menbalarına senelerce müdavemeti sayesinde Ayin, İlâhi, Durak,Nat, Ezan okur ve sabah esselâtı verir imiş! Hatta Fener’de oturduğu mahalleye yakın olan mescidin minaresine arasıra Ezan’a çıktığı ve gayet muhrik sesi ile sabah esselâtı verdiği meşhurdur! Başka bir rivayete göre kalben ihtida etmiş ve maamafih ihtidasını resmen izhar etmemiştir. Vefatı tarihi ve metfeni malûm değildir.
Bazı kimseler Zaharya’nın eserlerinin günlük koktuğunu yani kilise musikisi uslûbunda olduğunu söylerler ki çok asılsız bir iddiadır; zira Zaharya kilise mûsikisi ile hiç meşgul olmadıktan başka bir aralık kendisine teklif olunan Kıble çeşmesindeki Rum kilisesi baş muganniliğinden de istifa etmiş, bütün evkatını Türk üstatlarından istifadeye hasretmiş ve bu sayededir ki ölmez eserlerini bestelemeye muvaffak olmuştur.
Bizim fikrimize Zaharya’nın eserlerinde görülen ruhani ve hissi uslûbun hakiki müessirini tekkelerimize devam etmesinde, dini mûsikimizi çok dinlemesinde aramak daha doğru olur.
Çünkü Zaharya’nın bestelediği eserler -iddia edildiği gibi- günlük kokmuş olsaydı o tarihlerde cari taassup hisleri ile ne derece meşbu olduklarını bildiğimiz mûsiki üstadlarımız tarafından bu derece hüsn-ü kabule mazhar olmak değil, şüphesiz ağıza bile alınmazdı.
Bugün biz de görüyor ve takdir ediyoruz ki Zaharya’nın eserleri, kendisinden evvel gelen bestekârlarımız tarafından ana hatları tesisi edilen halis klâsik Türk uslûbunun ince bir zevk ile işlenmiş mütekâmil bir şeklinden başka birşey değildir.
RAUF YEKTA
Henüz yorum yapılmamış.