Yesâri Âsım Arsoy (1900-1992)
Mustafa Yesari Asım, Osmanlı fütühatı sıralarında, Konya bozkırlarından Rumeli’ye göç eden, aynı zamanda Konyar da denilen göçmenlerden, Şeyh Ömer namı mürşidin torunu olan Berkofçalı Ömer Lütfi’nin oğludur. Şeyh Ömer, kitabeleri sol eliyle yazdığından Yesari’lik bu suretle Mustafa Asım’da da tecelli etmiş bulunuyor. Şeyh Ömer Efendi Kosava bölgesindeki Prizren kentine yerleşti ve burada ilerde kendi adıyla anılacak, yolu Nakşibendi olan bir tekke kurdu.
Torunu Ömer Lütfi, bir müddet sonra aileden ayrılarak, Tuna’nın kuzeyinde küçük bir Türk kasabası olan Berkofça’ya yerleşti. Burada uzun zaman kaldığından, daha sonraları Berkofçalı Ömer Lütfi Efendi olarak anılacaktır.
Doksanüç harbi de denilen Osmanlı-Rus Savaşı [1293(1877-1888)] başlayınca Ömer Lütfi Efendi Berkofça’yı terk ederek Makedonya bölgesindeki Drama’ya yerleşti. Drama’da o zamanlar aile hüviyetleri Dramalılarca Hacı Yaşarlar olarak bilinen ve büyük Türkoğulları lakabıyla anılan Ahmet Ağa ve eşi Kafesli Emine hanımla tanışarak, bu ailenin kızları Zübeyde Hanımla Nevrokop’ta evlendi. Mustafa Asım bu evlilikten olan sekiz çocuğun altıncısıdır. Naci ve Raci kardeşler daha evvel çocuk yaşlarında ölmüşlerdir. Diğerleri büyüklük sırasına göre Mehmet Tevfik, Emine Hamdiye,Mahmut Remzi, Mustafa Asım, Fatma Bahriye ve Muharrem İhsandır.
Ömer Lütfi’nin bu ikinci evliliğidir.Birinci evliliğinden Ahmed ve İbrahim adlı iki çocuğu daha vardır. Bunlardan Hafız İbrahim İstanbul medreselerinde okumuştur.
Mustafa Asım 1314(1896) 6 Ağustos Çarşamba gün Drama’da Namazgah mahallesinde dünyaya geldi. İlk gittiği okul üç sınıflı Nazifi Mektebi 1323 (1905),daha sonra Beykonağı Rüştiyesi (ortaokul) 1326 (1908) dur ve Nihayer Yeni İdadi’ye (lise) 1328 (1910) giderek oradan mezun olmuştur.Küçükten beri sesi güzel olduğundan mektepte ezan olumuş, sonra İzmir Akhisar’ı imamlarından olan dayısı Hacı Hafız Mehmed Efendi ile hıfzı da çalışmıştır.
1912 Balkan Harbi başlayınca, memleketin düşman işgaline uğramasına bir iki gün kala 12 Ekim’de El Mahsura vapuru ile Türkiye’ye göç ederek ilk olarak Adapazarı’na yerleşmişler ve burada sekiz sene kalmışlardır. Adapazarı’nda ailece otel işletmişlerdir.Daha sonra 1920 İstiklal Harbin’de milli kuvvetler Adapazarı’na gelip otele el koymuşlar.(savaşı kazandıktan sonra ödemek kaydıyle senet vermişlerdir.)
Mustafa Asım Adapazarı’nda bilfiil musikiye başladı.İlk olarak bağlama, daha sonra o zamanlar dokuz telli de denilen divan sazı çaldı. Ve nihayet iki sene sonra ud’a heves ederek bu sazda karar kıldı. Nota hususunda, Adapazarı Rehber-i Terakki Mektebi öğretmenlerinden Recai Bey ve Bando musiki muallimi Mızıkalı Hikmet Bey isimli zatlardan faydalandı.Kendi gayretleriyle de musikiye ait bilgileri sağlam temellere oturtarak kazanmasını bildi.
Babası musiki ile uğraşmasına karşı idi. Nitekim birkaç defa ud’unu kırmıştır. Bunun üzerine eve gelmeyen Asım daha sonra ud’unu pencereden annesi veya kardeşlerine verip, kendisi kapıdan ud’suz girmeye başladı. Babası duymasın diye yüklük denilen o zamanki büyük gömme dolapta çalışıyor ve hatta sesi boğsun diye ud’un teknesine bez bağlıyordu.Ud’u sol elle çalar ve telleri değiştirmeden, gerdaniye teli yukarı gelecek şekilde tutardı. Adapazarı’nda iken Milli Mücadele’de Sakarya civarı Geyve dolaylarında Milli Kuvvetlerde Çerkez Etem’in yanında çeteci olarak vazife görmüştür. Daha sonra Antalya’ya geçerek bir yıl orada kaldı. Antalya’da Loid Triestino adlı bir İtalyan gemi acentasında 1917’de acenta katipliği yaptı.Burada gizli olarak Milli Emniyet Teşkilatı adına çalışıyordu. Bu arada 1920’de aile İstanbul’a göçerek Fatih semtine yerleşti. Asım Adapazarı’nda kaldı.1921’de İstanbul’a ailesinin yanına döndü. 1923’de İzmit’te maliye memurluğu yaptı. Tekrar İstanbul’a dönen Asım, Fatih’te Muallim İsmail Hakkı Bey’in muavini İzzeddin Hümeyi Bey’in de bulunduğu bir grupta musiki çalışmalarını sürdürdü.
1929 yılı Mustafa Asım için bestekarlığa ilk adım yılı oldu ve üç eser birden aynı zamanda doğdu, yani bu üç eser,evlatlarım dediği eserlerinden ilk üçüz evlatlarıydı.Bunlar:
Kürdili Hicazkar makamından
-Kedersiz hiç coşar ağlar, taşar mı kalb-i naşadım
Saba makamından
-Zavallı kalbimi dinle,sana figan eylesin bak
Neva makamından
-Geçer hergün bir şirin kız buradan mısraları ile başlayan şarkılardı ve besteler besteleri takip etti.
1930’da eserleri için Colombia plak şirketiyle anlaştı. O zaman henüz soyadı kanunu çıkmadığı için annesi tarafından gelen Büyük Türkoğulları lakabı dolayısıyla ilk plaklarda ismi Mustafa Asım Türkoğlu diye geçti. Daha sonra soyadı kanunu çıkınca Türkoğlu soyadı olarak başkaları tarafından alındığı için ailece soyadları ARSOY olarak tescil edildi ve lakabı olan Yesari de nüfusa geçti.
1933’te ehl-i vukuf (bilirkişi) olarak Yunanistan’a gitti.
1938’de Batı müziğinde bilgisini ilerletmek ve çok sevdiği Çigan müziğini yerinde dinlemek maksadıyla Romanya’ya (Bükreş) gitti.Burada üç ay kalarak genişletilmiş musiki ufku ile yurduna döndü.
1949’da Zehra Altuğ ile ilk evliliğini yaptı.Fakat kendi tabiriyle, sanat hayatını kısırlaştırdığı gerekçesiyle 1954’de tek celsede bu evliliği bitirdi.Bu arada besteler ve plaklar devam etti.Arkadaş gruplarıyla bir iki turneye de udi olarak iştirak etti.Vaki olan muhtelif sahne tekliflerini gönül yapısına uygun bulmadı ve hep reddetti.
1954-1955 yılları arasında İstanbul Radyosu’nda ses stajiyerlerini yetiştirmek üzere artist öğretmen kadrosunda altıyüz yirmibeş TL. aylıkla çalıştı.
1963’te otuz üç sene sonra Colombia plak şirketiyle beraberliğine son verdi.
1975’de elli senelik gönül bağı olan Suzan Arsoy’la evlendi.
1991’de Devlet Sanatçısı ünvanını aldı.
18 Ocak 1992’de gece yarısı, ömrü boyunca hiç hasta yatmadan ve son anına kadar çalışarak geçirdiği dünya hayatına veda etti.
Dun Gece Bir Suhun Bezmine Gittim
Askim Yenikoy Sahil-i Deryasini
Henüz yorum yapılmamış.